İnsanların Para ile İlişkisi Nedir?
Morgan Housel’ın Paranın Psikolojisi kitabının geniş özeti.
English:
“Dahi, etrafındaki herkes aklını kaybederken ortalama şeyler yapan kişidir. “— Napolyon
“Dünya, hiç kimsenin asla gözlemleyemeyeceği bariz şeylerle doludur. “— Sherlock Holme
Morgan Housel Kimdir?
Morgan Housel, finans ve gazetecilik alanında tanınmış bir isim olup, davranışsal finans ve tarih alanındaki uzmanlığıyla dikkat çekmektedir. The Motley Fool ve The Wall Street Journal’da köşe yazarlığı yapmıştır ve şu anda Collaborative Fund’ın ortağıdır. Housel, 1,9 milyondan fazla satarak ve 46 dile çevrilerek büyük bir başarı elde eden “Paranın Psikolojisi” adlı kitabıyla tanınmaktadır. Kariyeri boyunca, New York Times Sidney Ödülü ve Gerald Loeb Ödülü’nde iki kez finalist olması da dahil olmak üzere iş dünyası ve finans gazeteciliğine yaptığı katkılardan dolayı çok sayıda ödül almıştır. Ayrıca dünya çapında 100'den fazla konferansta sunum yapmıştır ve Markel’in yönetim kurulunda görev yapmaktadır.
Bu bir yatırım tavsiyesi değil kitap özetidir. Hiçbir kitaptan öğrendiğiniz yatırım stratejilerini araştırmadan, iyice test edip kendi kararınızı vermeden, uygulamamalısınız çünkü herkesin risk iştahı ve beklentileri farklıdır.
Yeryüzündeki En Büyük Gösteri
Bu kitabın ana fıkri, paranızı iyi kullanmanızın ne kadar zeki olduğunuzla değil nasıl davrandığınızla ilgili olduğudur. Ayrıca bir davranışı gerçekten zeki insanlara bile öğretmek zordur. Bu nedenle duygularının kontrolünü kaybeden bir dahi fınansal açıdan tam bir felaket olabilir.
Ronald Read, Vermont’ın kırsalında yaşayan bir hademe ve benzin pompacısıymış. Normal bir yaşamı varmış ta ki 92 yaşında ölüp 8 milyon dolarının 2 milyon dolarını çocuklarına 6 milyon dolarını da yerel bir hastahane ve kütüphaneye bırakıncaya kadar. Herkes bu parayı nereden bulduğuna şaşırmış, yerel basına haber olmuştu. Read, gelirinin elinden geldiğince her kuruşunu biriktirmiş ve blue chip şirketlerin hisselerine .. yatırım yapmıştı. Sonra da on yıllar boyunca, birikimleri 8 milyon doları aşıncaya kadar beklemişti.
Blue Chip Şirket: Yüksek işlem hacmine sahip olan ve karını her yıl düzenli olarak yatırımcılarıyla paylaşan şirketler. Özvarlık karlılığını istikrarlı olarak arttırmayı başarırlar işlem hacminin yüksekliği sayesinde likittirler , volatiliteleri düşüktür ve istikrarlı getiri sağlarlar.
Richard Fuscone da Ronald Read ile aynı dönemde popüler olmuş biridir ama tam tersi şekilde Fuscone çok başarılıymış ancak Read’in aksine sabırlı değil açgözlüymüş bundan dolayı da her şeyini kaybetmiştir.
Bir hademe bir cerrahtan daha iyi ameliyat yapamaz ancak finans alanında böyle başarı farkları olabiliyor. Bunun 2 açıklaması olabilir birincisi, finansal sonuçların zeka ve çabadan bağımsız olarak, şanstan kaynaklandığı söylenebilir. Bu bir miktar doğru. İkinci ise (daha yaygın olanı) finansal başarının zor bir bilim olmaınasıdır. Finansal başarı, nasıl davrandığınızın ne bildiğinizden daha önemli olduğu, insana özgü kişisel beceri ve niteliklerden biridir.
Finans, daha çok bir formüle veri girdiğiniz ve o formülün size ne yapacağınızı söylediği matematik temelli bir alan olarak öğretiliyor ve bütün yapmanız gerekenin bu olduğu varsayılıyor.
Eğer maaşınızın %10’unu tasarrufa ayırıyorsanız ve altı aylık acil durum fonunuz varsa, kişisel finans bağlamında doğru bir yoldasınız demektir. Faiz oranları ile değerlemeler arasındaki tarihsel korelasyonları biliyorsanız, yatırım bağlamında da doğru yoldasınız demektir. Finanstan sorumlu genel müdür sermayenin net maliyetini ölçebiliyorsa da o kurumsal finans bağlamında doğru yolda demektir. Mesele şu ki, ne yaptığınızı bilmeniz, o şeyi yapmaya çalışırken kafanızın içinde olanlar konusunda size hiçbir şey söylemez.
Siz ister ilgilenin ister ilgilenmeyin, iki konu herkesi etkiler: Sağlık ve para. Doktorların insan vücudunun işleyişiyle ilgili eski fikirlerinin yerini bilimsel keşifler almıştır ve bu sayede de neredeyse herkes daha sağlıklı ancak para sektörü, yatırım, kişisel fınans, iş planlamada ise başka bir hikaye sözkonusudur.
Para konusunda fiziğe çok benzer şekillerde (kurallar ve yasalarla) düşünüyoruz ve öyle öğretiliyoruz; buna karşılık psikolojik yönden (duygular ve nüanslarla) yeterince düşünmüyoruz ve o şekilde yetiştirilmiyoruz.
Finansal krizi inceledikçe ve o konuda yazdıkça, bu olayı finansın merceğiyle değil, psikoloji ve tarih merceğiyle daha iyi açıklayabileceğimizi çok daha net gördüm. İnsanların kendilerini niçin borca gömdüklerini kavramak için faiz oranlarını incelemeniz gerekmiyor; hırsın, açgözlülüğün, güvensizliğin ve iyimserliğin tarihini incelemeniz gerek.
“Tarih hiçbir zaman tekrar etmez; insanlar ise her zaman kendini tekrar eder” — Voltaire
Yatırımcıların bir ayı piyasasının en alt seviyesinde niçin satışa geçtiklerini anlamak için gelecekteki beklenen getirilerin matematiği üzerinde çalışmanız gerekmiyor; ailenize bakıp da yatırımlarınızın onların geleceğini tehlikeye atıp atmadığını sorgulayarak endişelendiğiniz zaman yaşayacağınız üzüntüyü düşünmeniz gerekiyor.
Hiç Kimse Çılgın Değildir
Farklı kuşaklardan gelen, farklı gelir düzeylerine sahip olan, farklı ebevenlerce yetiştirilen, dünyanın farklı yerlerinde, farklı ekonomilerin içine doğmuş bulunan, farklı teşvikler içeren farklı iş piyasalarını deneyimleyen ve şans seviyeleri farklı olan insanlar, çok farklı dersler öğrenirler.
Yoksulluk içinde büyümüş olan birinin risk ve ödüle dair düşüncesi, zengin bir bankacının çocuğunun denese de kavrayamayacağı kadar farklıdır.
Malmendier-Nagel ikilisinin çalışması, insanların ömür boyu yatırım kararlarının büyük ölçüde, kendi kuşaklarından yatırımcıların deneyimlerine, özellikle de yetişkinlik yaşamlarının başlarındaki deneyimlere bağlı olduğunu gösteriyor.
Hisse senetlerini ele alalım. 1970 yılında doğmuş biriyseniz, ergenlik döneminizde ve 20'li yaşlarınızda S&P SOO Endeksi enflasyona uyarlı olarak neredeyse 10 kat yükselmişti. Bu muhteşem bir getiri. 1950 yılında doğmuş olsanız, ergenlik döneminizde ve 20'li yaşlarınızda enflasyona uyarlı piyasa, kelimenin gerçek anlamıyla kıpırdamamış olacaktı. Doğum yılları nedeniyle şans eseri ayrılmış olan bu iki grup insan, hayatları boyunca hisse senedi piyasasının işleyişi konusunda tamamen farklı bir bakış açısına sahip olacaktı.
ABD’de en alt gelir düzeyindeki haneler, piyango biletlerine yılda ortalama 412 dolar harcıyor ve bu rakam en yüksek gelir grubundakilerin dört katı. Yani fakirler en çok piyango bileti alanlar. Amerikalıların yüzde 40'ı acil bir durumda 400 doları bir araya getiremiyor. Bu, şu anlama geliyor: Yılda 400 dolarlık piyango bileti alanların büyük bölümünü, acil bir durumda 400 doları bir araya getiremeyenler oluşturuyor. Karagünleri için bir kenara ayırmaları gereken parayı, büyük ikramiyeyi kazanma şansı milyonda bir olan bir şey için savuruyorlar.
Emeklilik çok yeni bir kavram. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Amerikalıların büyük bölümü ölene dek çalışıyordu. Beklenti de, gerçek de buydu. Altmış beş yaş üstü erkeklerin iş gücüne katılım oranı 1940'lara kadar %50’nin üzerindeydi.
Emeklilik sistemleri gibi endeks fonları 50 yıldır, hedge fonları 25 yıldır bulunmakta. Köpekler 10,000 yıl önce evcilleştirildikleri halde, yabani atalarının bazı davranışlarını hala koruyorlar. Biz ise, modern finansal sistemdeki 20–50 yıl arası deneyimimizle, mükemmel biçimde uyum sağlamayı ümit ediyoruz.
Hepimiz para konusunda çılgınca şeyler yapıyoruz; çünkü hepimiz bu oyunda görece yeniyiz ve size çılgınca görünen bir şey, bana mantıklı gelebilir. Fakat kimse çılgın değildir; hepimiz, kendimize özgü, benzersiz deneyimlerle, belli bir anda bize mantıklı gelen kararlar alırız.
Şans ve Risk
Şans ve risk, yaşamda elde edilen her sonucun bireysel çabanın dışında güçler tarafından yönetildiği gerçeğini ifade eder.
Başarıda da başarısızlıkda da olasılık rol oynar.
Sayısız servet (ve iflas) kaldıraç kullanmanın sonucunda gelmiştir. En iyi (ve en kötü) yöneticiler, çalışanlarını ellerinden geldiğince sıkı çalıştırırlar. “Müşteri her zaman haklı” ve “Müşteri ne istediğini bilmiyor” söylemlerinin ikisi de ticari bilgelik olarak kabul edilir. “ilham verecek derecede cesur” ile “aptalca pervasızlık” arasındaki çizgi bir milimetre olabilir ve ancak sonradan görülebilir. Şans ve risk, ikiz gibi birbirine benzer.
Bazı insanlar eğitime önem veren ailelerin bir üyesi olarak dünyaya gelirler; bazıları ise eğitime karşı ailelerin. Bazıları girişimciliği teşvik eden, gelişen ve büyüyen ekonomilerin içine doğarlar; bazıları savaş ve sefalet koşullarında dünyaya gelirler. Başarılı olmanı ve bunu hak etmeni istiyorum. Fakat bütün başarıların çok çalışmaya bağlı olmadığını ve bütün sefaletierin de tembellikten kaynaklanmadığını anla. Kendin dahil, insanları yargılarken bunu unutma.
Dolayısıyla da, belli bireylere ve vaka calışmalarına daha az, yaygın kalıplara ise daha çok odaklanın.
Uçlardaki örnekleri incelemek tehlikeli olabilir; çünkü genelde uç örnekleri -milyarderleri, CEO’ ları veya haberlere egemen olan büyük çaplı iflasları inceleme eğilimi gösteririz ve içerdikleri karmaşıklık nedeniyle uç örneklerin başka durumlara uygulanabilirliği asgari düzeydedir. Sonuç ne kadar ekstrem olursa, çıkarılacak dersleri kendi yaşamınıza uygulama ihtimali o kadar düşer; çünkü sonucun, şans ve riskin aşırı uçlarından etkilenmiş olma olasılığı da bir o kadar yüksektir.
Asla Yetmez
Yüzlerce milyon dolarlık varlığa sahip olan biri, niçin daha fazla kazanmak için böylesine gözükara davranıp her şeyini riske atar? Açgözlülük.
“Sahip olmadıkları ve ihtiyaçları olmayan parayı kazanmak için sahip oldukları ve ihtiyaç duydukları şeyleri riske attılar. Bu aptallık Bu tamamen aptallık. Sizin için önemli bir şeyi, önemli olmayan bir şey için riske atmak son derece anlamsız.” — Warren Buffet
1. En zor finansal beceri, hedefi yerinden oynatmamaktır.
Daha fazlasına, daha çok paraya, daha çok güce, daha çok prestije sahip olmanın verdiği haz, eğer hırsı, tatmin duygusundan daha hızlı artırırsa tehlikeli olmaya başlar. Bu durumda ileri doğru atılan bir adım, hedefi iki adım ileri iter. Kendinizi geride kalmış gibi hissedersiniz ve farkı kapatıp hedefe ulaşmanın tek yolu, giderek daha fazla risk almak olur.
Emsallerinizin önüne geçme isteği, sıkı çalışmanın yakıtı olabilir. Fakat “yeter” duygusu olmazsa, hayatın hiçbir eğlencesi kalmaz. Dedikleri gibi mutluluk, aslında sadece sonuç, eksi beklentidir.
2. Burada sorun, sosyal kıyaslamadır.
Herkes kendinden iyi olanla yarışır, kimsenin gözü doymaz.
3. “ Yeterli” çok az demek değildir.
“Yettiği” kadarına sahip olma fikri muhafazakarlık gibi görünebilir; fırsatı ve potansiyeli masada bırakıp gitmek olarak yorumlanabilir. Ben bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Bence “Yeterli” demek, tam tersinin -daha fazlası için doyumsuz bir açlığın- sizi pişmanlık noktasına iteceğinin farkına varmaktır.
İnsanlar mide fesadı geçirene kadar yemek yerine doyduklarında masadan kalkarlar ancak çoğu insan daha çok kazanmaya çalışıyor.
4. Kazanç potansiyeli ne olursa olsun riske asla değmeyecek birçok şey vardır.
İtibar, özgürlük, bağımsızlık, aile ve dostlar, sevdikleriniz tarafından sevilmek ve mutluluk paha biçilmezdir. Ve bütün bunları elinizde tutmanın en iyi yolu, zamanı geldiğinde, onlara zarar verecek riskiere girmekten vazgeçebilmektir. Sizin için yeterli olan noktaya geldiğinizi bilmektir
Bileşiklenmenin Gücünü Doğru Kavrayamamak
Warren Buffett’ın net değeri 84,5 milyar dolar olan varlıklarının 81,5 milyar doları 65.’inci doğum gününden sonra gelmiştir.
Bir şey bileşiklenerek büyüyorsa, küçük bir büyüme gelecekteki büyüme için yakıt oluşturuyorsa, küçük bir başlangıç temeli o denli olağanüstü sonuçlara yol açabilir ki, mantığa meydan okuyormuş gibi görünür. Neyin mümkün olduğunu, büyümenin nereden geldiğini ve neye yol açabileceğini hafife almanız mantığa aykırı olabilir. Para konusu da böyledir.
Warren Buffett’ın finansal başarısının tamamını, ergenlik yıllarında inşa ettiği finansal temele ve yaşlılık yıllarında sürdürdüğü uzun ömürlülüğe bağlamak çok doğru olabilir. Yeteneği yatırımdır fakat sırrı zamandır, bileşiklenme böyle işler.
Varlıklı Olmak veya Varlıklı Kalmak
İyi yatırım, mutlaka iyi kararlar almaya bağlı değildir, işleri sürekli olarak berbat etmeme meselesidir.
Parayı elde etmek bir şeydir. Onu elde tutmak ise başka bir şeydir. 2 yatırımcıdan Büyük Buhranda biri zengin olmuş biri her şeyini kaybetmiş. Ancak sonraki yıllarda zengin olan artan özgüveni ile daha da yüksek riskler alarak her şeyini kaybetmiş. Bu da gösteriyor ki para konusunda başarı ayakta kalmaktır.
Halka açık hale gelecek kadar başarılı olan şirketlerin yüzde 40'ı, zaman içinde değerinin tamamını fiilen kaybetmiştir.
Kapitalizm zordur. Ancak bunun bir nedeni, para kazanmanın ve parayı elde tutmanın iki farklı beceri olmasıdır. Para kazanmak risk almayı, iyimser olmayı ve kendinizi ortaya koymayı gerektirir. Ancak parayı elde tutmak, risk almanın tam tersini gerektirir. Alçakgönüllü olmayı ve elde ettiğiniz şeyin aynı hızla sizden geri alınabileceğinden korkınayı gerektirir.
Uzun vaadeli başarı korkuda yatar. Yarının dün gibi olmayacağı varsayılır. Başarılarımıza güvenip yan gelip yatamayız. Halimizden memnun olamayız. Dünün başarısının yarının iyi şansına dönüşeceğini varsayamayız.
Buffett’ın yatırım getirilerini nasıl elde ettiğini, en iyi şirketleri, en ucuz hisse senetlerini, en iyi yöneticileri nasıl bulduğunu anlamaya çalışmak için yıllarca uğraşmamız gerekebilir. Bu zor. Fakat o kadar zor olmayan ama eşit önemde başka bir şey yapabilir ve Buffett’ın neleri yapmadığına odaklanabiliriz. Borca sürüklenmedi. Yaşadığı 14 ekonomik durgunluk sırasında paniklemedi ve satmadı. Ticari itibarını lekelemedi. Tek bir stratejiye, tek bir dünya görüşüne veya geçici bir eğilime yapışıp kalmadı. Başkalarının parasına bel bağlamadı (yatırımları, halka açık bir şirket aracılığıyla yönetmek, yatırımcıların sermayelerini geri çekemeyecekleri anlamına geliyordu). Kendini ateşe atmadı, işi bırakmadı veya emekli olmadı.
Güvenlik marjı, belirli bir risk düzeyinde ayakta kalma şansınızı artırarak, başarı şansını yükseltmek demektir. Sihri şudur: Güvenlik marjınız ne kadar yüksekse, olumlu sonuç alma bağlamında gereksindiğiniz üstünlük avantajı o kadar küçük olur.
Ekonomiler, piyasalar ve kariyerler kayıplarla birlikte büyürler.
Bu 170 yılda yaşam standardımız 20 kat artmasına rağmen, karamsarlık duymamıza yol açacak somut nedenlerimizin olmadığı bir gün bile geçmedi.
Kurulan şirketlerin kabaca yüzde 99,9'u iflas etti. Hiçbirini öngörebilen tahmincinin olmadığı toplamda 33 ayrı ekonomik durgunluk dönemi yaşandı ve bunların toplamı 48 yıl sürdü. Hisse senedi piyasalarında en az 102 kez, bir önceki en yüksek seviyeden %10’un üzerinde düşüş yaşandı. Hisse senetleri en az 12 kez değerinin üçte birini kaybetti. Yıllık enflasyon 20 ayrı yılda yüzde 7'yi aştı. Google’a göre, “ekonomik karamsarlık” sözcüğü gazetelerde en az 29000 kez geçti.
Yanılsanız da Zengin Olabilirsiniz
İlgi duyduğumuz şeylerde birçok deneme yaparız. Bu 100 denemeden 1 tanesi çok popüler olsa her şey değişir ancak öncesinde başarısız 99 tane yapmayı göze alan sayısı çok azdır ancak gerçekten tutukulu olanlar buna devam edebilir.
Disney’i batmaktan kurtaran Pamuk Prenses çizgifilmiydi, Dünya’nın en ünlü sanat taciri Berggruen yüzlerce eser alırdı ve birkaç tanesinin Picasso çıkması onu zengin ederdi.
Kuyruk güdümlü bazı sektörler bellidir. Örneğin, girişim sermayesi sektörü. Bir girişim sermayesi şirketi 50 yatırım yaparsa, büyük olasılıkla bunlardan yarısının başarısız olmasını, 10’unun oldukça iyi olmasını, bir veya ikisinin ise fon getirisinin yüzde 100’ünü sağlayan “bonanza” olmasını bekler.
Correlation Ventures 2004 yılından 2014'e kadar yaptıkları 21,000’in üzerinde girişim sermayesi fınansmanından elde ettikleri sonuç şöyleydi: Yatırımların yüzde 65'inde para kaybetmişlerdi. Yüzde iki buçuğu, 10 ila 20 kat arasında kazandırmıştı. Yüzde biri, 20 kattan fazla getiri sağlamıştı. Yüzde yarımı 21 ,000 şirketten yaklaşık 100 tanesi 50 kat veya daha fazla kazanmıştı.
Halka açık 10 şirketten 4'ünün zaman içinde tepeden çakılır ve iflas eder. Birkaç şirket, piyasa getirisinin büyük bölümünü sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bu birkaç şirkette daha da fazla kuyruk hadisesi gelişiyor.
2018 yılında S&P SOO’ün getirilerinin %6'sı Amazon (Prime ve Amazon Web’den) %7'sı Apple’dan (IPhone’dan) geliyordu.
Google’ın işe alımlarda kabul oranı %0.2, Facebook’un %0.1, Apple’ın ise yaklaşık %2.0 . Dolayısıyla, kuyruklu getirileri artıran bu kuyruklu projelerde çalışan kişilerin de kuyruklu kariyerleri var.
Bugün, yarın veya gelecek hafta vereceğiniz kararlar, etraftaki herkesin çıldırdığı az sayıda günde, muhtemelen zamanın yüzde birinde veya daha azında, ne yaptığınız kadar önemli olmayacaktır.
Her ay, piyasada koşullar ne olursa olsun, Amerikan hisse senetlerine yatırmış bir yatırımcı hayal edelim. Ekonomistterin ufukta ekonomik durgunluk göründüğünü veya yeni bir ayı piyasasının yaklaştığını haykırdığı dönemlerde bile, her ay hisse senetlerine yatırmış olsun. Bu yatırımcı durgun dönemlerinde yatırmayanlara göre çok daha karlı çıkar.
2008 krizinde alım yapmak 2000–2008 yılları arasında alım yapmaya göre çok daha fazla kazandırtmıştır.
“Etrafındaki herkes çıldırdığında ortalama şeyler yapabilen erkek ya da kadın” ifadesi, yatırım dehasının iyi bir tanımıdır. Her şeyi kuyruklar yönlendirir.
Peter Lynch, zamanımızın en iyi yatırımcılarından biridir; bir keresinde şöyle demişti: “Bir işte harikaysanız, 10 defadan 6'sında haklı çıkarsınız”.
Warren Buffett, Berkshire Hathaway’in 2013 yılındaki hissedarlar toplantısında konuşurken, hayatı boyunca 400 ila 500 hisseye sahip olduğunu ve parasının çoğunu bunların 10 tanesinden kazandığını söylemişti.
George Soros bir keresinde “Önemli olan haklı veya haksız olmanız değil; haklı olduğunuzcia ne kadar para kazandığınız ve haksız olduğunuzcia ne kadar kaybettiğinizdir” demişti. Zamanın yarısında yanılabilir, ama yine de bir servet kazanabilirsiniz.
Paranın Ödediği En Büyük Kar Payı: Özgürlük
Zamanınızı kontrol etmek, paranın ödediği en yüksek kar payıdır.
Maaşınızdan daha çok. Evinizin büyüklüğünden daha çok. İşinizin prestijinden daha çok. İstediğinizi, istediğiniz zaman, istediğiniz insanlarla yapmayı kontrol edebilmek, insanları mutlu eden en genel ve en yaygın yaşam tarzı değişkenidir.
Ne var ki, kontrol edemediğiniz bir program dahilinde sevdiğiniz bir şeyi yapmak, nefret ettiğiniz bir şeyi yapmakla aynı şeyi hissettirebiliyor. Bu duygunun bir adı var. Psikologlar reaktans, yani karşıt tepki diyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri dünya tarihinin en zengin ülkesi. Ancak bugün vatandaşlarının ortalamada, gelir ve refah düzeyinin çok daha düşük olduğu hatta ortalama düzeyde ve enflasyona u yarlı olarak bile 1950'lerdekinden daha mutlu olduğuna dair pek az kanıt var. 2019 yılında 1 40 ülkeden 150,000 kişinin dahil olduğu Gallup anketine katılan Amerikalıların yaklaşık yüzde 45'i bir gün önce “çok endişeli” hissettiğini söylemişti. 27 Küresel ortalama yüzde 39'du. Ankete katılan Amerikalıların yüzde 55'i bir gün önce “çok stresli” hissettiğini dile getirmişti. Dünyanın geri kalanında ise, katılımcıların yüzde yüzde 35'i bu yanıtı vermişti. Burada mesele kısmen, daha büyük ve daha iyi şeyler satın almak için daha büyük paralar harcıyor olmamız. Fakat zamanımız üzerindeki kontrolümüzden de ödün vermiş bulunuyoruz. En iyi durumda, bu iki şey birbirini sıfırlar.
1955 yılında ortalama bir ailenin enflasyona uyarlı geliri 29,000 dolardı. 2019 yılında ise bu rakam, 62,000 doların biraz üzerindeydi. Bu serveti, 1950'lerin Amerikasında, ortalama bir ailenin bile anlamakta zorlanacağı bir yaşam sürmek için kullandık. 1950'de 90 metre kare olan ortalama Amerikan evi, 2018'de 225 metrekareye çıktı. Şimdi ortalama bir Amerikan evinin, sakinlerinden daha fazla banyosu var. Arabalar daha hızlı ve daha verimli, televizyonlar daha ucuz ve daha net gösteriyor.
Ekonomist Robert Gordon’a göre, 1870 yılında işlerin yüzde 46'sı tarımda, yüzde 35'i de zanaat veya imalattaydı. Çok az meslek, çalışanların beynine dayanıyordu. Artık, işlerin yüzde 38'i “yöneticiler, memurlar ve profesyoneller” kategorisinde yer alıyor. Bunlar, karar vermeye dayalı işler. Diğer yüzde 41 ‘i ise, genellikle eylemlerimiz kadar düşüncelerimize de dayanan hizmet sektöründe.
İşiniz araba yapmaksa, montaj hattında olmadığınızda yapabileceğiniz pek bir şey yoktur. işten çıkarken aletlerinizi fabrikada bırakırsınız. Ancak işiniz bir pazarlama kampanyası oluşturmaksa, düşünceye ve karar vermeye dayalı bir iş aletiniz, sizi asla terk etmeyen kafanızdır. İşe gidip gelirken, akşam yemeğini hazırlarken, çocuklarınızı uyuturken veya sabahın üçünde stres içinde uyanıp projenizi düşünüyor olabilirsiniz. 1 950'ye göre birkaç saat daha az çalışıyor olabilirsiniz. Ama 7/24 çalışıyormuşsunuz gibi gelir.
Gerontolog Karl Pillemer, 30 Lessons for Living (Yaşamak için 30 Ders) adlı kitabı için ileri yaşta 1000 Amerikalıyla görüşmüş ve bu kişilerin onlarca yıllık yaşam deneyiminden öğrendikleri en önemli dersleri incelemiş. Pillemer şöyle yazıyor: Hiç kimse (1000 kişide 1 kişi bile) mutlu olmak için istediğiniz şeyleri satın alabilecek kadar para kazanmanız gerektiğini, bunun için de elinizden geldiğince çok çalışmanız gerektiğini, çevrenizdeki insanlardan daha fazla varlık sahibi olmanın önem taşıdığını ve onlardan daha fazlasına sahip olmanın gerçek anlamda başarı olduğunu, işinizi, gelecekte arzu ettiğiniz kazanç gücüne göre seçmeniz gerektiğini söylemedi. Bu insanlar nitelikli arkadaşlıklara, kendilerinden daha büyük bir şeyin parçası olmaya ve çocuklarıyla kaliteli, yapılandırılmamış zaman geçirmek gibi şeylere değer veriyorlardı.
Paranın Ödediği En Düşük Kar Payı
İnsanlar genelde, zenginliğin başkalarına “beğenme ve hayranlık duyma” sinyali vermesini isteme eğilimindedir. Ama gerçekte o diğer insanlar, zenginliğin gıpta edilecek veya hayranlık duyulacak bir şey olduğunu düşünmediklerinden değil, sizin zenginliğinizi kendi beğenilme ve hayranlık görme arzuları için bir ölçüt olarak kullandıklarından, genellikle size hayran olmayı pas geçerler.
Varlıklı olmaya çalışmaktan vazgeçin demiyorum. Hatta lüks arabalardan. İkisini de severim. Burada savunduğum görüş, insanların genellikle başkalarından saygı görmeyi ve beğenilmeyi arzuladığının; fakat aynı zamanda da, parayı lüks şeyler satın almak için kullanmanın, size düşündüğünüzden daha az şey getirebileceğinin ayrımına varıp kabul etmektir.
Alçakgönüllülük, nezaket ve empati, beygir gücünün asla veremeyeceği kadar saygınlık getirir.
Servet Sizin Görmediklerinizdir
İnsanlara ne kadar çok paranızın olduğunu göstermek için para harcamak, paranızı azaltmanın en hızlı yoludur.
Zenginliği gördüklerimizle yargılama eğilimindeyiz, çünkü önümüzdeki bilgi bu. İnsanların banka hesaplarını veya aracı kurumlardaki hesaplarını göremeyiz. Bu yüzden de finansal başarıyı ölçerken dış görünüşe göre değerlendiririz. Arabalar, evler, İnstagram fotoğrafları. Yazarların yazılarını asla paylaşmadığını düşünün, en iyi yazarın kim olduğunu nasıl bilebilirdiniz?
Milyoner olmak milyon dolar harcamak değil milyon dolara sahip olmaktır. Servet sahibi olmanın tek yolu, elinizdeki parayı harcamamaktır. Bu servet yapmanın tek yolu olduğu gibi, servetin de tek tanımıdır.
Servet harcamadığınız bir şeyse, o halde neye yarar? Pekala… izin verin, sizi birikim yapmaya ikna edeyim.
Birikim Yapın
Geliri olan insanlar üç gruba ayrılır: Birikim yapanlar, biriktirebileceğini düşünmeyenler ve biriktirmesi gerektiğini düşünenler.
Servet oluşturmanın gelirinizle veya yatırım getiri terinizle çok ilgisi yoktur; buna karşılık tasarruf oranınızla yakından ilgilidir.
1970'lerde petrolün biteceği hesaplandı çünkü harcanan petrol çıkarılan petrolden fazlaydı. Ancak bu sorun sonradan daha çok daha fazla petrol çıkarılarak çözülmedi aksine %60 daha verimli harcayacak şekilde petrol kullanan makinelerimizi geliştirdik. Aynı şey paramız için de geçerli. Servet esasen, elinize geçeni harcadıktan sonra biriken artıklardır.
Daha da önemlisi, servetin değeri görecedir, yani neye ihtiyacınız olduğuna bağlıdır.
Belli bir gelir düzeyini geçtikten sonra ihtiyaç duyduğunuz şey, sadece ego tatminidir.
Birikimlerinizi artırmanın en güçlü yollarından biri gelirinizi artırmak değildir. Alçakgönüllülüğünüzü artırmaktır.
Kişisel fınansta kalıcı başarı gösteren insanlar, mutlaka yüksek gelirli olmaları gerekmez, genelde başkalarının onlar hakkında ne düşündüğünü umursamama eğilimindedirler.
Ayrıca birikim yapmak için belli bir nedeninizin olması gerekmez.
Dünya eskiden hiper yereldi. Tarihçi Robert Gordon’a göre, sadece 1 00 yıl kadar önce Amerikalıların yüzde 75'inin ne telefonu vardı, ne de düzenli posta hizmeti alabiliyorlardı. Bu, rekabeti hiper yerel hale getirdi. Ortalama zekaya sahip bir işçi, kasabanın en iyisi olabilirdi ve başka bir kasahada yaşayan, kendisinden daha akıllı işçi ile rekabet etmek zorunda olmadığı için “en iyi” muamelesi görürdü. Bu, artık değişti. Hiper bağlantılı bir dünya, rekabet ettiğiniz yetenek havuzunun, şehrinizdeki yüzlerce veya binlerce kişiden, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca veya milyarlarca kişiye genişlemesi anlamına geliyor.
Makul olan Rasyonel olandan iyidir
Finansal kararlar alırken, duygularınızı tamamen bir kenara bırakacak kadar soğukkanlı bir şekilde rasyonel olmayı hedeflemeyin. Oldukça makul olmayı hedefleyin, o kadar. Makul daha gerçekçidir ve uzun vadede o fıkre bağlı kalma şansınız daha yüksektir, ki para yönetiminde en çok önem taşıyan şey de budur.
Enfeksiyonunuz varsa ateşinizin çıkmasını istemek rasyonel olabilir ama makul değildir.
Yani borsa yukarı veya aşağı gidebilir ise yukarıya ve aşağıya yarı yarıya yatırım yapmak size ortalama bir sonuç verir ancak yukarı veya aşağıya yatırım yaparsanız ve tam tersi gerçekleşirse kötü bir sonuç olma riski de bulunmaktadır. İşte bu rasyonel olmasa da makuldur.
Bazen de rasyonel olana rağmen insan olduğumuz için makul olanı seçeriz. Mesela matematiksel olarak mantıklı olan bir formül var ancak bu formül bize 3 sene üst üste kayıp yaşattıktan sonra son 2 senede diğer tüm stratejilere göre kazanç sağlatacak. Bu formülü kimse uygulayamaz çünkü hiçkimse bir stratejiye 3 sene üst üste kayıp yaşattırdığı halde bağlı kalamaz. Bu hareket kağıt üstünde rasyoneldir ama makul olmadığı için yapamazlar.
Sürpriz Faktörü
Daha önce hiç olmamış şeyler, her zaman olur” — Stanford Üniversitesi Profesörü Scott Sagan
Tarih, çoğunlukla şaşırtıcı olayların incelenmesine dayanır. Ancak genellikle, yatırımcılar ve ekonomistler tarafından geleceğe giden yolda tartışılmaz bir rehber olarak kullanılır. Burada bariz ironik bir durum bulunmaktadır.
Ekonomi ve yatırım tarihi hakkında derin bir bilgiye sahip olmak akıllıcadır. Tarih, beklentilerimizi ayarlamamıza, insanların nerede hata yapma eğiliminde olduğunu araştırmamıza yardımcı olur ve neyin işe yararlığına dair kabataslak bir rehber sunar. Ancak hiçbir şekilde geleceğin yol haritası değildir.
Yatırım geçmişine, bundan sonra olacakların rehberi bağlamında çok fazla güvendiğinizde iki tehlikeli şey olur.
- İbreyi en çok hareket ettiren, normalden sapmış, sıradışı hadiseleri muhtemelen kaçırırsınız. Geçen yüzyılda dünyanın aldığı yön ün belki de büyük bölümünden insanların yüzde 0.00000000004'ü sorumluydu yani aykırı kişilerin yarattığı aykırı durumlara. Örneğin, 11 Eylül’ün nasıl Federal Reserve’i faiz oranlarını düşürmeye yönelttiğini, bunun da konut balonunun şişmesinde pay sahibi olduğunu, bunun da finansal krizin yolunu açtığını, bunun da iş piyasasının zayıflamasını getirdiğini, bunun da on milyonlarca kişiyi üniversite eğitimi almaya yönlendirdiğini, bunun da öğrenci kredilerinde 1.6 trilyon dolarlık temerrütü ve yüzde 10.8 temerrüt oranını getirdiğini... Öğrenci kredilerindeki mevcut durumu 19 hava korsanma bağlamak, içgüdüsel olarak yapılabilecek bir şey değil; fakat normalden sapmış, sıradışı birkaç kuyruk hadisesinin yönlendirdiği bir dünyada, olan budur. Tarih boyunca daha kötüsünün olmamış olması bunun olmayacağı anlamına gelmez!
- Günümüz dünyasını ilgilendiren yapısal değişiklikleri hesaba katmadığından tarih, ekonominin ve hisse senedi piyasalarının geleceği için yanıltıcı bir rehber olabilir. Durgunluklar arasındaki ortalama süre 1800’lerin son larında yaklaşık iki yıl iken, Yirminci Yüzyıl’ın başlarında beş yıla, son 50 yılda ise sekiz yıla çıktı. Benjamin Graham çok başarılı bir finansçıydı ve kitabı Akıllı Yatırımcı bir külttür. Ancak içerisindeki formüller para kazanmanın formülleri olarak kullanılamazlar. Piyasalar ve Dünya sürekli değişiyor zaten bu yüzden Graham o formülleri kitabın her baskısında yenileriyle güncellemiştir. Zaten bir formül başarılıysa herkes kullanır herkes kullanırsa başarısı düşer çünkü zenginlik bir pastanın kişilerce bölüşülmesidir. “Yatırım işindeki en tehlikeli üç kelime ‘bu defa farklı’dır.
Hataya Yer Bırakma
Her planın en önemli kısmı planın plana göre gitmeyeciğini planlamaktır.
Graham’ın güvenlik marjı, önümüzde duran dünyayı siyah-beyaz, öngörülebilir ya da saçmalık olarak görmemiz gerekmediğine dair basit bir önermedir. Gri alan, bir dizi potansiyel sonuç kabul edilebilir olduğunda bir şeylerin peşinden gitmek, yola devam etmenin akıllıca yoludur. Ancak insanlar, paranın dahil olduğu hemen her şeyi yaparken, hataya yer verme gereğini hafife alıyorlar. Hisse senedi analistleri, müşterilerine fiyat aralıkları değil, fiyat hedefleri verirler. Ekonomik tahminciler olayları kesin rakamlarla tahmin ederler; nadiren geniş olasılıklara yer verirler. Sarsılmaz kesinliklerle konuşan bilgin “Emin olamayız” diyen ve olasılıklarla konuşan bir diğerinden fazla takipçi kazanacaktır.
Harvard psikoloğu Max Bazerman, insanların evlerini yenilerken bütçeyi nasıl öngördüklerini araştırmış ve şunu kanıtlamıştı: Çoğu insan, başkalarının ev yenileme planlarını analiz ederken, projenin sonuç olarak, öngörülen bütçenin yüzde 25 ila yüzde 50 üzerine çıkacağını tahmin ediyor.Ancak kendi projelerine gelince, tadilatların zamanında ve bütçe dahilinde tamamlanacağını öngörüyorlar. Sonunda da hayal kırıklığına uğruyorlar.
En büyük kazanımlar ya sık sık gerçekleşmediklerinden ya da bileşip bütünleşmeleri zaman aldığı için nadiren meydana gelir. Bu nedenle, stratejisinin bir kısmında (nakit) tutup, diğer kısmında (hisse senetlerinde) karşısına çıkabilecek zorluklara dayanmasını sağlayabilecek kadar hata payı bırakan kişi, yanıldığında sıfırı tüketen, oyun bitti, jeton ekle durumunda kalan kişi karşısında avantajlıdır.
Microsoft genç bir şirketken, “inanılmaz derecede muhafazakar bir yaklaşımla’’ hareket ettiğini söylüyor: “Herhangi bir ödeme alamamız durumunda bile çalışanların bir yıllık maaş bordrosunu ödemeye yetecek kadar paranın bankada olmasını istiyordum:’ Warren Buffett, 2008'de Berkshire Hathaway hissedarianna hitaben konuşurken benzer bir fikri dile getirdi: Size, derecelendirme kuruluşlarına ve kendime, Berkshire’ın her zaman bol miktarda nakitten daha fazlasına sahip olacağı konusunda söz verdim … Seçmek zorunda kaldığımda, ekstra kar şansını, tek bir gecelik uykuya bile değişmeyeceğim.
Varlıklarınız yüzde 30 azaldığında ayakta kalabilir misiniz? Hesap tablosu üzerinde belki evet; yani faturalarınızı ödemek ve nakit akışınızın pozitif kalması açısından. Peki ya zihinsel olarak? Yüzde 30'luk bir düşüşün psikolojik durumunuzu nasıl etkileyeceğini hafife almak kolaydır.
Tarihe bakabilir ve örneğin, ABD hisse senedi piyasalarının 1870'lerden bu yana enflasyondan sonra yıllık ortalama yüzde 6.8 getiri sağladığını görebiliriz. Bunu emeklilik için birikim yaparken kendi çeşitlendirilmiş portföyünüzden ne bekleyebileceğinize ilişkin bir tahmin aracı olarak kullanmak, ilk yaklaşım açısından makuldür. Bu getiri varsayımlarını, hedeflediğiniz noktaya ulaşmak için her ay biriktirmeniz gereken para miktarını görmek için kullanabilirsiniz. Peki ya gelecekteki getiriler düşük olursa? Peki ya uzun vadeli geçmiş, uzun vadeli geleceği tahmin etmede iyi bir veri olur, ancak hedeflediğiniz emeklilik tarihi 2009 gibi acımasız bir ayı piyasasının ortasına düşerse? Peki ya gelecekteki bir ayı piyasası sizi ürkütür de hisse senetlerinden çıkar ve gelecekteki bir boğa piyasasını kaçırırsanız, böylece de fiilen kazanmış olduğunuz getiriler piyasa ortalamasının altında kalırsa? Peki ya tıbbi bir aksilik yaşayıp da emeklilik hesabınızı 30'larınızda nakde çevirmeniz gerekirse? “Peki ya” diye başlayan bütün bu soruların yanıtı “Bir zamanlar öngördüğünüz gibi emekli olamayacağınızdır” ki, bu da felaket olabilir.
Çözüm basit: Gelecekteki getirilerinizi tahmin ederken hataya yer bırakın. ben kendi yatırımlarımda, hayatım boyunca elde edeceğim gelecekteki getirilerio tarihsel ortalamanın 1/3 altında olacağını varsayıyorum. Bu yüzden de geleceğin geçmişe benzeyeceğini varsayınam durumunda biriktireceğimden daha fazlasını biriktiriyorum. Bu benim güvenlik marjım. Gelecekteki getiriler, geçmişten 1/3 değil, daha da düşük olabilir, ancak hiçbir güvenlik marjı yüzde 100 garanti vermez. Geceleri iyi uyumarnı sağlaması için üçte birlik tampon yeterli. Ve eğer gelecek geçmişe benzerse, benim için hoş bir sürpiz olur. Charlie Munger, “Mutluluğa ulaşmanın en iyi yolu, hedefi düşük tutmaktır” der.
İlerlemek için risk almanız gerekir ancak sizi yok edebilecek hiçbir risk alınmaya değmez.
Paramı dengeli ağırlıklandırıyorum, bir kısmında risk alıyorum ve diğer kısmında ise korkuyorum. Bu tutarsızlık değil; ancak paranın psikolojisi, insanı bunun tutarsızlık olduğuna inanmaya iter. Ben sadece, risklerimin karşılığını alacak kadar uzun süre ayakta kalabileceğimden emin olmak istiyorum. Başarmak için ayakta kalmalısınız. İstediğinizi, istediğiniz zaman, istediğiniz sürece yapabilme yeteneğinin sonsuz yatırım getirisi vardır.
Birikim yapmak için bir nedene ihtiyacınız yok. Birikimlerinizi ne için kullanacağınızı öngörmek, gelecekte ne kadar harcama yapacağınızı tam olarak bildiğiniz bir dünyada yaşadığınızı varsayar; ki, bunu hiç kimse bilmez. Ben çok birikim yapıyorum ve bu birikimlerimi gelecekte ne için kullanacağımı bilmiyorum. Sadece bilinen riskiere hazırlıklı olan planların pek azı, gerçek dünyada ayakta kalabilmek için yeterli güvenlik marjına sahiptir.
Değişeceksiniz
Bir arkadaşım doktor olmayı çok istedi ve tüm zorluklara rağmen bunu başardı ancak sonrasında bu işin stresinin ve uzun mesai saatlerinin ona göre olmadığını farketti ve mesleğinden soğuyup mutsuz oldu. Başka bir örnek düşünelim bir çocuk ilkokulda traktör şoförü olmayı istedi. Büyük bir makine sürüyorsunuz vın vın bip bip. Ancak lisede bu işin düşük getirili ve prestijsiz olduğunu farketti. O da hukukçu olmaya karar verdi. Hukukçu olduğunda ise çalışma saatleri çok uzun olduğu için ailesine zaman ayıramadığını farketti ve daha az gelirli daha kısa çalışma süreli bir işe girdi. Sonra 70 yaşına geldiğinde ise düşük gelirli işinin onu emekliliğe hazırlayamadığını farketti ve istemediği halde çalışmaya devam etmek zorunda kaldı.
Psikolojinin temellerinden biri, insanların gelecekteki benliklerini tahmin etmekte kötü olmalarıdır. Bir hedef hayal etmek kolay ve eğlencelidir. Fakat bir hedefi, rekabetçi arayışlada giderek artan gerçekçi yaşam stresleri bağlamında hayal etmek tamamen farklı bir şeydir. Bunun gelecekteki finansal hedeflerimizi planlama yeteneğimiz üzerinde büyük bir etkisi vardır.
Hayatımızın her aşamasında, olacağımız insanların hayatlarını derinden etkileyecek kararlar alırız ve sonra o insanlar olduğumuzda, verdiğimiz kararlardan her zaman heyecan duymayız. Bu nedenle, ergenler dövme yaptırmak için bayağı iyi para ödüyorlar, gençler de onları sildirrnek için bayağı iyi para ödüyor. Genç yetişkinler evlenmek için acele ederken, orta yaşlı insanlar boşanmak için acele ediyorlar. Yaşlı yetişkinler, orta yaşlı yetişkinlerin kazanmak için çok çalıştıkları şeyleri, kaybetmek için çok çalışıyorlar. Bu böyle devam edip gidiyor.
Geçmişin Sonu Yanılsaması’nı kabul ettiğinizde, henüz 16 yaşında seçtiğiniz bir alandaki ondan 2 yıl sonra henüz yeni yetişkin olduğunuz yaşta seçtiğiniz bir işten, Sosyal Güvenlik kapsamında emekliliği hak edecek yaşa geldiğinizde de hala keyif alma ihtimalinin düşük olduğunu fark ediyorsunuz. İşin püf noktası, değişim gerçeğini kabul etmek ve olabildiğince hızlı bir şekilde yola devam etmektir.
Batık maliyetler, yani alınan kararları, geçmişte harcanan ve geri alınamayacak çabalara bağlamak, insanların zaman içinde değiştiği bir dünyada şeytandır. Gelecekteki bizi, geçmişteki farklı bizin tutsağı yaparlar. Bu, hayatınızla ilgili büyük kararları sizin adınıza bir yabancının vermesiyle eş anlamlıdır. Yaşam destek ünitesine bağlı yaşayıp gitmektense, farklı bir insanken benimsenmiş olan finansal amaçları hiç acımadan terk etmek gerektiği fikrini benimsemek, gelecekteki pişmanlığı en aza indirmek için iyi bir strateji olabilir. Ne kadar hızlı yapılırsa, bileşiklendirmeye o kadar çabuk geri dönebilirsiniz.
Hiçbir Şey Bedava Değildir
“Değerli hiçbir şey bedava değildir. Yaşam nefesi bile doğumda ancak büyük bir çaba ve acıyla satın alınır… Hayattaki en güzel şeyler paranın ötesindedir; bedeli ıstırap, ter ve adanmışlıktır… ve hayattaki her şeyin en değerlisi için talep edilen bedel hayatın kendisidir; mükemmel değerin nihai bedeli.” -Robert Heinlein
Her şeyin bir fiyatı vardır ancak her şeyin fiyatı etiketinde yazmaz. Yapan siz olmayınca, her iş kolay görünür. Tahmin edilebilirliği ve getiriyi arttırmaya dair her hamle sonrasında büyük kayıplarla sonuçlanmıştır. Her şeyin bir bedeli vardır ve bedeli düşürme yaklaşımları yalnızca bedeli sonraya erteler.
Kulağa basit veya önemsiz bir şey gibi gelse de, piyasaların aynaklığını ceza yerine ücret olarak düşünmek, yatırım kazançlarının lehinize işlemesini bekleyebilecek kadar uzun süre oyunda kalmanızı sağlayan zihniyeti geliştirmenin önemli bir parçasıdır.
Çok az yatırımcı “Paramın yüzde 20'sini kaybetmeyi sorun etmem” deme eğilimi gösterir. Bu dediğim, yüzde 20'lik bir düşüşü hiç yaşamamış olan yeni yatırımcılar için iki kat daha doğrudur.
Disneyland’e giriş 100 dolardır ancak milyonlarca insan bu eğlence parkına akın eder. 10 dolarlık yerel fuara gidebilir veya evde kalabilirsiniz ama insanlar Disneyland’e gitmeyi seçebiliyorlar. Piyasalar için de aynı şey geçerli. Oynaklığa/belirsizliğe ödenen ücret, getirilerin bedeli, nakit ve tahvil/bono gibi düşük ücretli parklara kıyasla daha çok getiri elde etmenin giriş maliyetidir
Siz ve Ben
Sizden farklı bir oyun oynamakta olan insanlardan finansal ipuçları almaktan sakının.
Hane halkının serveti, 2000'lerin başında nokta-com balonunun patlamasıyla, 6.2 trilyon dolar azaldı. Konut balonunun sonunda, 8 trilyon doların üstünde bir servet eridi.Finansal balonların toplumsal açıdan ne kadar yıkıcı olabileceğini hafife almak zor. Hayatları mahvediyorlar. Peki balonlar neden oluyor? Ve niçin olmaya devam ediyorlar? Neden ders alıp öğrenemiyoruz?
Yatırım getirileri bağlamında şiddetli bir rekabet vardır ve zamanın her noktasında, her varlığa birilerinin sahip olması gerekir. Bu esasen balon fikrinin kendisinin, her zaman tartışmalı olacağı anlamına gelir; çünkü hiç kimse değerinin çok üzerinde bir fıyattan işlem gören, aşırı fiyatıanmış bir varlığa sahip olduğunu düşünmek istemez.
Varlıkların tek bir rasyonel fiyatı yoktur. Kendinize şu soruyu sorun: Bugün Google hissesi için ne kadar ödemelisiniz? Otuz yıllık bir zaman ufkunuz var mı? Eğer öyleyse, ödenecek akıllıca fiyatı belirlemek için önümüzdeki 30 yıl boyunca Google’ın iskontolu nakit akışlarını ciddi bir şekilde analiz etmeniz gerekir. On yıl içinde nakite geçmek mi istiyorsunuz? O halde, ödeyeceğiniz fiyatı, teknoloji sektörünün önümüzdeki on yıldaki potansiyelini ve Google yönetiminin vizyonunu hayata geçirip geçiremeyeceğini analiz ederek bulabilirsiniz. Bir yıl içinde satınayı mı düşünüyorsunuz? O halde, Google’ın mevcut ürün satış döngülerine ve bir ayı piyasasının gündeme gelip gelmeyeceğine dikkat etmeniz gerekir. Günlük işlem yapan bir trader mısınız? O halde, ödenecek akıllı fiyat “kimin umurunda?” olur. Çünkü sadece şu an ile öğle yemeği arasında olacak herhangi bir şeyden birkaç dolar koparmaya çalışıyorsunuzdur ve bu da her fiyata yapılabilecek bir şeydir.
Momenturo kısa vadede büyük bir getiri potansiyeli yarattığında insanların ne yapmasını beklersiniz? Oturup sabırla izlemelerini mi? Asla. Dünyanın işleyişi böyle değil. İnsanlar her zaman kar peşinde koşa cak. Dahası, kısa vadeli trader’lar, uzun vadeli yatırımları yöneten kurallann, özellikle de değerlemeyle ilgili kuralların, göz ardı edildiği bir alanda faaliyet gösterirler; çünkü bunlar oynanmakta olan oyunla alakasız şeylerdir. Balonlar esasen, bir oyun oynamakta olan uzun vadeli yatırımcılar ipuçlarını, başka bir oyun oynamakta olan kısa vadeli trader’lardan almaya başladığında hasar verir.
Prestijli bir hukuk fırınasına ortak olmayı hedefleyen genç bir hukukçunun, eşofınanla çalışahilen bir yazar olarak benim ihtiyaç duyınadığıın bir dış görünümü koruması gerekebilir. Ancak onun satın aldığı şeyler, benim kendi beklentilerimi belirlediğinde, potansiyel bir hayal kırıklığı yoluna doğru amaçsızca ilerlerim; çünkü ben parayı harcarken, kariyerimde yükselme gibi bir motivasyonum yoktur. Tarzlarımız bile farklı olmayabilir. Fakat farklı bir oyun oynamaktayız, hepsi bu.
Buradan çıkarmamız gereken sonuç şudur: Para konusunda son derece önemli birkaç şeyden biri, kendi zaman ufkunuzu iyi bilmek ve sizden farklı oyunlar oynamakta olan insanların eylem ve davranışlarından etkilenip ikna olmamaktır.
Kötümserliğin Baştan Çıkarıcılığı
İyimserlik kulağa satış konuşması gibi gelirken kötümserlik size uzanmış bir yardım eli gibidir. İnsanlar dünyanın cehenneme döneceğini duymayı seviyor.
Gerçek iyimserler, her şeyin harika olacağına inanmazlar. Bu, halinden memnun olma durumudur, gönül rahatlığıdır. iyimserlik, yol boyunca aksilikler çıksa bile, iyi sonuç olasılığının zaman içinde sizin lehinize olacağına inanmaktır. iyimserliğin temeli basit bir fıkre, çoğu insanın sabah uyandığında sorun yaratmak yerine, her şeyi biraz daha iyi ve verimli kılmaya çalışmasına dayanır. Karmaşık değildir. Garanti de değildir. Çoğu insan için, çoğu zaman en makul seçim budur. Merhum istatistikçi Hans Rosling bunu farklı bir şekilde ifade ediyor: “Ben iyimser değilim. Çok ciddi bir olasılıkçıyım.
Kötümserliğin zihinsel çekiciliği çok uzun zamandır bilinmekte. John Stuart Mill 1840'larda şöyle yazmış: “Başkaları umutsuzluğa düştüğünde umut edenlerin değil, başkaları umut ederken umutsuzluğa kapılan kişilerin, geniş bir insan sınıfı tarafından bilge olarak görüldüğünü, takdir ve hayranlık kazandığını gözlemledim: Soru şu: Neden? Ve bu, paraya ilişkin düşünce biçimimizi nasıl etkiliyor?
Kötümserlik kısmen içgüdüseldir ve kaçınılmazdır. Kahneman, kayıptan asimetrik kaçınmanın evrimsel bir kalkan olduğunu söylüyor ve şöyle yazıyor: Doğrudan karşılaştırıldığında veya birbiriyle ağırlıklandırıldığında, kayıplar kazançlardan daha büyük görünür. Tehditlere fırsatlardan daha çok önem verip daha hızlı tepki gösteren organizmaların hayatta kalma ve üreme şansı daha yüksektir.
Para her yerdedir; bu nedenle de kötü bir olay genelde herkesi etkiler ve herkesin dikkatini çeker.
Amerikan hanelerinin yarısından fazlasının doğrudan hisse senedi yatırımı var. Piyasadaki döngüler ve dalgalanmalar medyada o kadar yoğun bir şekilde yer alıyor ki, Dow Jones Sanayi Ortalaması, borsada yatırımı olmayan hane halkı arasında bile en çok izlenen ekonomik barometre olabilir.
1929 Büyük Buhran’ında Tarihçi Eric Rauchway şöyle yazıyor: Borsadaki değer düşüşü ilk anda sadece az sayıda Amerikalıyı etkiledi. Ancak diğerleri piyasayı o kadar yakından izlemişler ve bu çöküşü kaderlerinin bir göstergesi olarak görmüşlerdi ki, ekonomik faaliyetlerinin büyük bölümünü aniden durdurdular. Ekonomist Joseph Schumpeter’in daha sonra yazdığı gibi, “İnsanlar ayaklarının altındaki zeminin kaymakta olduğunu hissediyorlardı”.
Kötümserler mevcut trendleri geleceğe yansıta rak tahmin yürütürken, piyasaların nasıl uyum sağ ladığını çoğu zaman hesaba katmazlar.
Çirkin bir şeyin çirkin kalacağını varsaymak, kolay bir tahmin yürütmedir. Ayrıca ikna edicidir; çünkü dünyanın değiştiğini hayal etmeyi gerektirmez. Ancak sorunlar düzelir ve insanlar uyum sağlar. Tehditler, eşit büyüklükteki çözümleri teşvik eder. Bu, ekonomi tarihinde, düz çizgilerle tahmin yürüten kötümserlerin kolayca unuttuğu, yaygın bir hikayedir
İlerleme fark edilemeyecek kadar yavaş, aksilikler ise görmezden gelinemeyecek kadar hızlı gerçekleşir.
Times “Hep böyle neşeli misiniz?” diye sordu. Hawking şu yanıtı verdi: “Beklentilerim 21 yaşımdayken sıfıra indi. O zamandan beri de her şey bonus oldu”.
Her Şeye İnandığınızda
2009 ile 2007 arasında hiçbir gerileme yoktur okullar aynı şeyi anlatır, yollar aynıdır insanların hayatları aynıdır, insanların moralleri aynıdır ama büyük bir fark vardır o da ekonomik durum.
ABD’de hane halkının 2009 yılında 2007'ye göre 16 trilyon dolar yoksullaşmıştır, 10 milyon Amerikalı daha işsiz kalmıştır. Borsanın değerinin iki yıl öncesinin yarısına inmiştir. Değişen şey ekonomiye dair kendimize anlattığımız hikayelerdir. 2007'de konut fıyatlarının istikrarına, bankacıların ihtiyatlılığına ve finansal piyasaların riski doğru fıyatlama kabiliyetine dair bir hikaye anlattık 2009'da bu hikayeye inanmaktan vazgeçtik.
Ekonomilerin, şirketlerin ve yatırımların büyümesi veya kariyerlerde ilerleme üzerinde fikir yürütürken “elimizde ne var, ne kadar var ve neler yapabiliriz?” gibi elle tutulur, somut şeyleri düşünme eğilimindeyiz. Ancak hikayeler, ekonominin açık ara en kuvvetli gücüdür. Hem ekonominin elle tutulur kısımlarının çalışmasını sağlayan yakıt, hem de yeteneklerimizi engelleyen fren olabilirler.
Kendi paramızı yönetirken hikaye güdümlü bir dünya hakkında aklımızda tutmamız gereken iki şey vardır. Bir şeyin gerçek olmasını ne kadar çok isterseniz, o şeyin gerçek olma olasılığını abartan bir hikayeye inanma olasılığınız o denli artar.
How to Live Farever (Sonsuza dek nasıl yaşanır?) adlı belgesel de 1 00 yaşında bir hanıma hayatınızın en mutlu günü hangisiydi diye soruluyor ve 1. Dünya Savaşının ateşkes günü diye bir yanıt alıyorlar. Sebebi ise bir daha asla savaş olmayacağını düşünmeleriymiş. Bundan 21 yıl sonra 2. Dünya savaşı başlıyor ve 75 milyon kişi ölüyor.
Finansta hata payı bırakmaktan daha büyük bir güç yoktur ve riskler ne kadar yüksekse, hata payı o kadar geniş olmalıdır.
Herkesin dünyaya bakışı biraz eksiktir. Fakat o boşlukları doldurmak için eksiksiz bir antatı oluştururuz. 1 yaşındaki bir çocuk babasının işe gidişini benimle oynamak yerine bir yere gidip geliyor bu yüzden üzgünüm diye yorumlar. Toplumumuzun nasıl işlediğini, maaş ve faturaları bilmez. Yani bildiği kısıtlı şeyler ile olan duruma bir yorum, tahmin getirir. Biz de neyi bilmediğimizi bilmeyiz. Bu yüzden de dünyayı, elimizdeki sınırlı sayıda bir dizi zihinsel model aracılığıyla açıklamaya onun kadar yatkınızdır.
“Tutarlı, öngörülebilir ve kontrol edilebilir bir dünyada yaşadığımıza inanma ihtiyacı duyuyoruz; bu yüzden de o ihtiyacı karşılamayı vaat eden ve bize yetkiliymiş gibi görünen insanlara yöneliyoruz” — Psikolog Philip Tetlock
“Planlar geliştirirken, ne yapmak istediğimize ve ne yapabileceğimize odaklanırız; buna karşılık başkalarının planlarını ve becerilerini, onların vermiş oldukları kararların bizim sonuçlarımızı etkileyebileceğini yeterince göz önüne almayız. Geçmişi açıklarken de, geleceği öngörürken de, becerinin nedensel rolüne odaklanır ve şansın rolünü ihmal ederiz. Bildiklerimize odaklanır, bilmediklerimizi ihmal ederiz ve bu da inançlarımıza aşırı güvenmemize neden olur.” — Kahneman
“Çeşitli vesilelerle, yenilikçi start-up’ ların kurucularına ve katılımcılarına şöyle bir soru sorma fırsatım oldu: Çabalarınızın sonucu ne ölçüde şirketinizde yaptıklarımza bağlı olacak? Bu açıkçası kolay bir sorudur; yanıt çabuk gelir ve asla yüzde 80' in altında olmamıştır. Bu cesur insanlar, başaracaklarından emin olmasalar bile, kaderlerinin neredeyse tamamen kendi ellerinde olduğunu düşünüyorlar. Fakat kesinlikle yanılıyorlar: Bir girişimin alacağı sonuç, kendi çabaları kadar rakiplerinin başaniarına ve piyasadaki değişimlere de bağlıdır. Buna rağmen, girişimciler doğal olarak, en iyi bildikleri şeye, yani kendi planlarına, kendi kararlarına ve eylemlerine, finansmana erişim gibi hemen o anda karşılarında bulunan tehdit ve fırsatıara odaklanıyorlar.” — Kahneman
Şimdi Her Şeyi Özetleyelim
Ben size paranızla ne yapacağınızı söyleyemem, çünkü sizi tanımıyorum. Ne istediğinizi bilmiyorum. Ne zaman istediğinizi bilmiyorum. Niçin istediğinizi bilmiyorum. Bu yüzden de, size paranızla ne yapacağınızı söylemeyeceğim.
- İşler yolunda giderken alçakgönüllü, ters gittiğinde ise merhametli ve affedici olmak için elinizden geleni yapın.
- Daha düşük ego, daha çok servettir.
- Paranızı geceleri iyi uyumanızı sağlayacak şekilde yön etin.
- Yatırımcı olarak daha iyisini başarmak istiyorsanız, yapabileceğiniz en güçlü şey zaman ufkunuzu genişletmektir.
- Birçok şeyin yanlış gitmesini sorun etmeyin. Zamanın yarısında yanılabilir, buna rağmen bir servet kazanabilirsiniz.
- Parayı zamanınız üzerinde kontrol geliştirmek için kullanın.
- Sempatik olun ve gösterişe rağbet etmeyin.
- Siz sadece tasarruf etmeye bakın.
- Başarının maliyetini tanımiayın ve onu ödemeye hazır olun.
- Hata payı bırakın.
- Finans konusunda uç kararlar alınaktan kaçının.
- Riski sevin, çünkü zamanla karşılığını verir.
- Fikir kargaşasına ve farklı görüşlere saygı gösterin.
İtiraflar
First Manhattan Danışmanlık grubunun kurucusu, milyarder yatırımcı Sandy Gottesman’ın yatırım ekibine dahil olacak adaylada görüşürken şu soruyu sorduğu söylenir: “Kişisel yatırım portföyünde neler var ve neden?” “Hangi hisselerin daha ucuz olduğunu düşünüyorsun?” veya “Hangi ekonomi durgunluğun eşiğinde?” değil. Bana kendi paranla ne yaptığını göster. Hepsi bu. Bu soruyu seviyorum; çünkü mantıklı olan (insanların yapmanızı önerdiği şey) ile onlara doğru gelen (kendilerinin yaptıkları şey) arasında çoğu kez bir kilometre fark olabileceğinin altını çiziyor.
Benim için bağımsızlık, işi bırakıp çalışmamak değil. Sevdiğiniz işi, sevdiğiniz kişilerle, sizin istediğiniz zamanlarda ve siz istediğiniz sürece yapmak.
“Gerçek başarı, kişinin iç huzuru için faaliyetlerini düzenleyerek bazı kedi-fare yarışlarından çıkmasıdır.” — Nassim Taleb
Piyasayı yenmek zor olmalı; başarı olasılığı düşük olmalı. Öyle olmasa herkes yapardı, herkes yapsa fırsat olmazdı. Dolayısıyla da, piyasayı yenıneye çalışanların büyük çoğunluğunun başarısız olmasına kimse şaşırmamalı.
Özet olarak yazar orta gelir ve başarı ile yetinebiliyor, iyiyi almak için yok olup hırpalanmaya değer vermiyor çünkü çabanın yanında şansın da gerektiğine inanıyor ve kendi görüşü rahatına önem veriyor.
Sonsöz: Amerika’da Mevcut Tüketici Zihniyetinin Kısa Tarihi
Modern Tüketicinin Psijolojisini ve bundan sonra nereye yönelebileceğini anlamak istiyorsak, bu noktaya nasıl gelindiğini bilmemiz gerekir.
Ağustos, 1945: 2. Dünya Savaşı sona eriyor
2. Dünya Savaşı sona erdiğinde milyonlarca erkek Amerika’ya geri döndü. Uçak, tank gibi savaş araçlarından elde bolca kaldı ve konut sayısı yetersiz kaldı. Evlilik oranları hızla tırmandı. Ekonomistler 4 yıl içinde Büyük Buhran’a geri kayış olacağını öngörüyordu. Dünya Savaşı olduğu için dış borç da alınamaz hale gelmişti.
Düşük faiz oranları ve Amerikan tüketicisinin bilinçli bir şekilde hayata getirilişi
Yapılan ilk şey, savaş sonrasında ekonomi gemisini yüzdürrnek için faiz oranlarını düşük tutmak oldu. Bu kolay bir karar değildi; çünkü askerler vatana döndüğünde giysiden otomobile kadar her şeyde kıtlık vardı ve bu da enflasyonu geçici olarak çift haneli rakamlara taşımıştı.
Federal Reserve 1951 yılına kadar siyasi olarak bağımsız değildi.72 Başkan ve Fed politikayı birlikte yürütüyordu. Fed 1942 yılında, savaşın finansınanına yardımcı olmak için kısa vadeli faiz oranlarını yüzde 0.38'de tutacağım açıklamıştı. izleyen yedi yıl boyunca da faiz oranları tek bir baz puan bile değişmemişti. Üç aylık Hazine bonolarının getirileri 1950'lerin ortalarına kadar yüzde 2'nin altındaydı. Faizleri düşük tutmanın bariz nedeni, savaş için harcanan 6 trilyon doların fınansman maliyetini düşük tutmaktı.
“Politikacılar, işadamları ve işçi sendikalarının !iderleri, ekonomik büyürneyi teşvik etmek için Amerikalıları harcama yapmaya cesaretlendirdi.” — Princeton tarihçisi Sheldon Garon
Bu baskıyı, iki şey besledi. Bunlardan birincisi, ipotekli konut kredisinde eşi görülmemiş fırsatlar sunan Gazi Yasası idi. Bu yasayla birlikte, ı6 milyon gazi, genellikle hiç peşinat vermeden, ilk yıl faiz ödemeden ve aylık ödemeleri kiradan bile düşük olabilecek sabit oranlada konut alabilme olanağına kavuştu.
İkinci faktör, Bulıran dönemi düzenlemelerinin gevşetilmesiyle birlikte tüketici kredilerinde yaşanan patlama oldu. İlk kredi kartı 1950 yılında hayata geçti. Mağaza kredisi, taksitli alışveriş kredisi, bireysel krediler, nakit avans kredileri derken, her şey bir anda uçuşa geçti. O dönemde, kredi kartları dahil olmak üzere bütün borçların faizi vergiden düşülebiliyordu.
Kredi lerdeki patlama ve 1930'lardaki gizli üretkenlik patlamasının beslediği tüketime yönelik bastırılmış talep, ekonomide patlamayı getirdi.
1930'lardaki verimlilik patlamasına o kadar dikkat edilmedi, çünkü herkes ekonominin ne kadar kötü olduğuna odaklanmıştı. 1940'larda da dikkat edilmedi, çünkü herkes savaşa odaklanmıştı. Sonra 1950'ler geldi ve aniden gözler açıldı. “Vay canına, harika yeni icatlarımız var. Ve biz onları üretmekte gerçekten iyiyiz!” dendi.
Evli, hayata devam etmeye hevesli ve ucuz tüketici kredileriyle cesaret bulmuş olan Gaziler, ülkenin o güne dek görmediği bir satın alma çılgınlığına yöneldi.
Kazançlar hiç olmadığı kadar eşit paylaşılıyor.
ı 950'lerin ekonomisinin belirleyici özelliği, yoksulların eskiye göre iyileştirilmesi yoluyla ülkenin zenginleşmesiydi. Ortalama ücretler, 1940'tan 1948 yılına kadar iki katına çıktı, sonra 1963'te tekrar ikiye katlandı. Ve bu kazançlar, onlarca yıl önce geride bırakılmış olanlara odaklan dı. Zengin ile yoksul arasındaki uçurum olağanüstü daraldı.
“Hali vakti yerinde olanların ekonomik yarıştaki muazzam liderliği önemli ölçüde azaldı. Bu gelişmede en iyisini başaran grup sanayi işçileri oldu; yani eskiden 2500 dolarla geçinen, şimdi ise 4500 dolar kazanan bir çelik işçisinin ailesi veya eskiden yılda 3000 dolar harcayabiliyorken, şimdi yılda 5500 dolar veya üzerinde harcama yapabilecek durumda olan vasıflı makine işçilerinin aileleri. En üstteki yüzde 1 ‘lik dilimin, yani 16,000 doların üzerinde kazanan ve gerçekten de hali vakti yerinde ve zengin olarak sınıflandırabileceğimiz grubun toplam milli gelir içindeki vergi sonrası payı önceden yüzde 13 iken, 1945’te yüzde 7'ye düşmüştü. Bu kısa vadeli bir trend değildi. 1950 yılından 1980'e kadar ücretlilerin en alttaki yüzde 20'lik kesiminin reel geliri, en tepedeki yüzde 5 ile yaklaşık aynı miktarda arttı.” — Lewis Allen 1955
Eşitlik, ücretierin ötesine uzandı. Rekor sayıda kadın ev dışında iş edindi. Kadınların iş gücüne katılım oranı, savaştan sonra yüzde 31 iken, 1955 yılında yüzde 37'ye, 1965 yılında ise yüzde 40'a yükseldi. Azınlıklar da kazandı. Afrikalılara karşı ayrımcılık azaldı.
Yalnızca 3 TV kanalı olduğu için tüm toplum kültürel olarak eşitlenmişti. “Zengin adam, yoksul adamla aynı sigarayı içiyor, aynı jiletle tıraş oluyor, aynı tür telefonu, elektrikli süpürgeyi, radyoyu ve televizyonu kullanıyor; evlerindeki aydınlatma ve ısınma donanımları aynı ve bu böyle sürüp gidiyor. Zenginin otomobili ile yoksulun otomobili arasındaki farklar gayet önemsiz. Esasen üzerlerindeki motor ve teknik donanım aynı. Oysa yüzyılın başlarında otomobilde hiyerarşi vardı.” — Harper’s Magazine 1957
Borç muazzam yükseldi. Ama gelirler de aynı şekilde yükseldiği için borcun etkisi pek önemli olmadı.
Bugün hane halkı borcunun gelire oranı yüzde 100’ün biraz üzerinde. Oysa 1950'lerde, 1960'larda ve 1970'lerdeki yükselişlerden sonra bile yüzde 60'ın altında kalmıştı.Bu borç patlamasına yol açan ana itki, konut sahibi olma oranındaki artıştı. 1900 yılında konut sahibi olma oranı yüzde 47 idi. izleyen 40 yıl boyunca da o düzeyde kaldı. Sonra 1945'te yüzde 53'e, 1970'te ise yüzde 62'ye ulaştı. Artık nüfusun önemli bir kısmı, önceki kuşakların erişimi olmayan miktarlarda borç kullanmaktaydı. Ve çoğunlukla da bunu sorun etmiyorlardı.
Ardından bir şeyler çatırdamaya başladı. 1973, ekonominin artık yeni bir yolda yürüdüğünün netleştiği yıl oldu. O yıl başlayan ekonomik durgunluk, işsizliği ı 930'lardan beri en yüksek seviyesine çıkardı. Enflasyon fırladı. Ancak savaş sonrasındaki ani yükselişlerin aksine, bu defa yüksek kaldı. On yıl önce yüzde 2.5 olan kısa vadeli faiz oranları, 1973'te yüzde 8'i gördü. Ve bütün bunları Vietnam savaşı, büyük çaplı protesto gösterileri, Martin Luther King, John ve Bobby Kennedy suikastleri ışığında düşünürsek, toplumdaki korku düzeyinin ne denli yüksek olduğunu anlayabiliriz.
Amerika, savaştan sonraki yirmi yılda dünya ekonomisine egemen oldu. Birçok büyük ülkenin üretim kapasiteleri bombardımanlada enkaz haline getirilmişti. Ancak 1970'lerle birlikte bu durum değişti. Japonya patlıyordu. Çin ekonomisi dışa açılıyordu. Ortadoğu, petrol kaslarını esnetiyordu.
Finansta her şey beklentilerle şekillenir. Beklentiler her zaman gerçeklerden daha yavaş hareket eder. 1970'lerin başından 2000'li yılların başlarına kadar olan dönemin ekonomik olguları, büyümenin sürdüğünü, ancak eşitlik anlamında daha dengesiz hale geldiğini; buna karşılık insanların yaşam tarzlarının emsallerinden pek farklı olmaması yönündeki beklentilerinin değişmediğini ortaya koyuyordu.
Canlanma yeniden başladı, fakat bu defa öncekinden farklıydı. 1984'te Gayri safi yurtiçi hasıladaki ( GSYH) artış, 1950’lerden bu yana en yüksek seviyesindeydi. 1989 yılında Amerika’da işsiz sayısı, yedi yıl öncesine göre altı milyon kişi azalmıştı. S&P 500, 1982 ile 1990 yılları arasında neredeyse dört kat artmıştı. 1990'larda GSYHöaki toplam reel artış, yüzde 40'a karşı yüzde 42 ile, kabaca 1950’lerdekine eşitti.
Başkan Clinton 2000 Yeni Yılı konuşmasında ise şunları söyledi: “Yeni yüzyıla, 20 milyondan fazla yeni istihdam pozisyonuyla; 30 yılı aşkın süredir gördüğümüz en hızlı ekonomik büyümeyle; son 30 yılın en düşük işsizlik oranlarıyla; son 20 yılın en düşük yoksulluk oranlarıyla; Afrikalı kökenli Amerikalılar ve İspanyol kökenliler arasındaki en düşük kayıtlı işsizlik oranlarıyla; 42 yıl aradan sonra ilk defa arka arkaya gelen ticaret fazlalanyla başlıyoruz ve Amerika gelecek ay, tarihimizdeki en uzun ekonomik büyüme dönemine ulaşacak. Yeni bir ekonomi kurduk.”
Son cümlesi önemliydi. Yeni bir ekonomiydi. 1945–1973 dönemi ekonomisi ile 1982–2000 dönemi ekonomisi arasındaki en büyük fark, aynı miktarda büyümenin tamamen farklı ceplere girmesiydi. Atlantic dergisine göre 1993–2012 yılları arasında, en tepedeki yüzde 1‘lik kesimin geliri yüzde 86,1 yükselirken, en alttaki yüzde 99’luk kesimde sadece yüzde 6,6 gelir artışı oldu.
“En tepedeki yüzde 1, son on yılda gelirinin yüzde 18 oranında arttığını görürken, ortadaki kesimin gelirleri fiilen düştü. Elinde sadece lise diploması olan erkeklerde gelir düşüşü daha hızlı oldu; bu kesimin geliri, yalnızca son 25 yılda yüzde 12 geriledi.” — Joesph Stiglitz 2011
Büyük esneyişler yapıyorlar. Küçük bir grup Amerikalının gelir düzeyindeki artış, bu grubun yaşam tarzı bağlamında çoğunluktan kopmasına neden oldu. Daha büyük evler, daha güzel arabalar alıyorlar, pahalı okullara gidiyorlar ve lüks tatiller yapıyorlardı. Ve herkes onları izliyordu; 1980'ler ve 90'larda Madison Avenue, sonrasında da internet bunu besledi. Meşru anlamda zengin Amerikalıların küçük bir bölümünün sürdüğü yaşam tarzı, gelirleri artmayan çoğunluğun özlemlerini şişirdi. 1950'lerden 1970'lere kadar uzanan eşitlik ve birlik-beraberlik kültürü, masum bir şekilde “Filan calara ayak uydurma’’ etkisine dönüştü. Artık sorunu görebiliriz.
Bir banka şubesinde müdürlük yapan ve yılda 80,000 dolar kazanan Peter, yılda 900,000 dolar kazanan Joe’yu görür ve bilinçaltında, benzer bir hayat yaşamanın onun da hakkı olduğunu düşünür; çünkü Peter’ın anne-babası, farklı işlerde çalışsalar bile Amerikalıların yaşam tarzının çok da farklı olmayacağına inanmışlar ve bunu ona da aşılamışlardır. Peter’ın anne-babası kendi dönemlerinde haklıydı, çünkü gelir dağılımı dengeliydi. Ama bu, o zamanlardı. Peter şimdi farklı bir dünyada yaşıyor. Gelin görün ki, gerçekler değişmiş olsa da beklentileri anne-babasınınkilerden pek farklı değil. Peter Çok büyük miktarda i potekli konut kredisi alır. Kredi kartı borcu 45 bin dolardır. Leasing yöntemiyle iki araba kiralar. Çocukları yüklü miktarda öğrenci kredisi borcuyla mezun olacaktır. Joe’nun yaptıklarına ve edindilderine gücü yetmediği halde, aynı yaşam tarzını sürebilmek için sınırlarını zorlamış ve sürekli esnetmiştir. Bu, büyük bir esneyiştir.
“İnternet insanların karşısına yeni bakış açıları çıkardıkça, insanlar o bakış açılarının var olmasına giderek daha çok öfkeleniyor” — Benedict Evans.
Toplumsal gelir eşitsizliği günümüzün hızlı iletişim araçları olan sosyal medya gibi teknolojiler ile birleşince olumsuz duygular ortaya çıkıyor. İnsanlar doğaları gereği hep daha iyilerini arzularlar ancak herkes her şeyin en iyisini elde edemez, zaten en iyiyi elde edenler de asla tatmin olmazlar. Herkes eşit dilim aldığında ise insanların kendi dilimini büyütmeye olan hırs yok olur bu da gelişmeleri duraklatır. Kimse Amerika’da eşitliğin çok olduğu 1950'li yıllara dönmeyi istemezler çünkü bilirler ki sağlık, teknoloji, işsizlik oranı ve diğer bir sürü şey olarak o dönemden ileridirler. Ancak insanlar kendilerinden daha iyilerini istiyorlar bu da düzen karşıtlığını dönem dönem getirir. İşte bu yüzden tarih birbirini takip eden döngülerden oluşur. Ekonomiler çıkacak ve düşecek, gelirler eşit ve büyük farklarla dağılacak, savaş ve barışlar olmaya devam edecektir.
Kaynak
Morgan Housel, Kasım 2021, The Psychology of Money