Felsefeye nereden başlayabilirim? — 1. Bölüm
Edinburg Üniversitesi Felsefeye Giriş Coursera kursunda öğrendiklerimi paylaştığım serinin ilk bölümü.
Felsefenin bazı ana alanlarına genel bakış ve felsefe lisans programının bir parçası olarak çalışabileceğiniz bazı konu ve soruların deneyimi.
For English:
Bölüm 1 — Felsefe Nedir?
Felsefe, şeyler hakkında doğru düşünme biçimini bulma etkinliğidir. Felsefe bir faaliyet olduğu için onu anlamak için yapmanız gerekir. Felsefe yapmak için felsefi problemler ve diğer düşünürlerin bunlara yaklaşma yolları hakkında düşünmeye başlamanız gerekir. Felsefe yaparak felsefe öğrenirken akıl yürütmek, tartışmak ve kendinizi ifade etmek için belirli araçlara ve tekniklere ihtiyacınız vardır.[1]
Tüm konularda bir şeyler hakkında doğru şekilde çabalamıyor ve düşünmüyor muyuz? Evet ama felsefe sadece şeyler hakkında düşünmek değil, aynı zamanda şeyler hakkında doğru düşünme yolunu bulmaktır.
Felsefe yaparken, yaptığınız şeyden bir adım uzaklaşırsınız ve onun — neyi varsaydığı ve işleri halletmenin doğru yolu olup olmadığı hakkında sorular sorarsınız.[1]
Bir konu üzerinde çalışırken işin özünde problem çözmek vardır. Matematik ve fizik problemlerinde veya tıpta, bir kişiyi mümkün olduğunca acısız bir şekilde iyileştirmeye çalışıyoruz. Ama felsefede bir adım geri çekilip konumuzla ilgili sorular soruyoruz. Mesela tıp konusunda hasta ve sağlıklının ayrımını sorgulamak felsefedir.[1]
Bu bize felsefe ile diğer konular arasındaki ilişkinin bulanık olabileceğini yani birçok farklı alanda doğru düşünme biçimiyle ilgilenebileceğimizi gösteriyor.[1]
Felsefe temel midir?
Evet, çünkü felsefe o kadar geniştir ki, geri çekilip herhangi bir konudaki herhangi bir şey hakkında soru sorabilirsiniz ve hayır, çünkü hiçbir felsefe yapmadan tamamen meşru bir şekilde sorabileceğiniz birçok soru ve takip edebileceğiniz aktiviteler hala vardır. Yani her şeyde bu var ama bunu yapmak zorunda değilsiniz, yapmayı seçmeyerek ondan kaçabilirsiniz. Az önce bir soruya hem evet hem de hayır cevabı verdik ama hangisi doğru? Bu sizin bakış açınıza bağlıdır. İnsanların bakış açıları farklı olduğundan cevapları da değişir, önemli olan sorudur. Soru sormak, o soru hakkında ne düşündüğünüzü fark etmenizi sağlar.[1]
Felsefe Önemli midir?
Felsefenin tanımı gereği her konudan doğabileceğini söyledik. Herhangi bir şeyden kaynaklanabiliyorsa bu, felsefeyi yaygın kılar ve yaygın şeyler o kadar da önemli değildir. Öte yandan geri adım atarak felsefi düşünmek, geçmiş dogmaları veya kabul edilmiş bilgeliği sorgulamamıza veya görmemize yardımcı olur. Bunları yapmak bizi hikmet ve doğruluğa götürür. Bunu felsefenin her konuda ortaya çıkabileceği bilgisi ile birleştirirsek felsefenin çok önemli olduğu sonucuna ulaşırız.[1]
Felsefe nasıl yapılır?
Felsefe yapmayı öğrenmenin en iyi yolu onu yapmaktır. Ve sorduğumuz son 2 soruda felsefe yaptık. Fikirlerimiz arasında bir sonuca varacak ilişkiler kurduk.[1]
Bu gece dışarı çıkmalı mısın?
Buna benzer bir karar vermek için:
- Kanıt aramalısınız: Yapacağınız faaliyetlerle ilgili sorular sorun, Artıları ve eksileri nelerdir?[1]
- Hangi kanıtların size sebep verdiğini düşünün: Neden gitmeniz ve neden gitmemeniz gerektiğini açıklamaya çalışın.[1]
- Ve son olarak bir sonuca ulaşın.[1]
Mesela bu gece dışarı çıkmalıyım. Arkadaşlarım gelecek. Arkadaşlarımla vakit geçirmeyi seviyorum. O halde gitmeliyim.[1]
Bu argümanın 2 öncülü ve bir sonucu vardır. Felsefe yapmanın çok önemli bir kısmı, belirli argümanların sonuçlarını oluşturmada iyi bir iş çıkarıp çıkarmadığını düşünmektir. Bu öncülleri nasıl sorgulayabiliriz?[1]
Bir argüman doğru öncüllerle geçerli olduğunda, onun sağlam olduğunu söyleriz. Dolayısıyla bir argüman, bir veya daha fazla yanlış önermeye sahip olması veya geçersiz olması nedeniyle sağlam olamayabilir.[1]
Özgür irademiz var mı?
Değerlendirilmesi biraz daha zor ve belki de daha ilginç bir argümanı ele alalım. Hepimize, neyi yapıp yapmamayı seçeceğimiz konusunda oldukça fazla özgürlüğe sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Ancak bazı argümanlar bunu sorgulamaya çalışıyor[1]:
- Dünyanın geçmişteki şekli, şu anda nasıl olduğunu ve gelecekte nasıl olacağını tam olarak kontrol eder. [1]
- Her şey gibi biz de dünyanın bir parçasıyız.[1]
- Geçmişte olayların nasıl olduğunu veya geçmişin bugünü ve geleceği nasıl kontrol ettiğini kontrol edemeyiz.[1]
- Bu nedenle, düşündüğümüz, söylediğimiz ve yaptığımız her şey dahil, dünyada olup biten hiçbir şeyi kontrol etmiyoruz.[1]
Bu 1–3 önerme doğru mu? Öncüllerin doğruluğu sonucun doğruluğunu garanti eder mi?[1]
Bir konu hakkında doğru şekilde düşünmeye çalışırken, bizim düşüncemiz lehine olan kanıtları ve bunların ulaştığımız konu hakkında vardığımız sonuçları nasıl desteklediğini mümkün olan en net şekilde anlamaya çalışırız.[1 ]
Vizyon (Vision)
Her şey argüman değildir, vizyon da önemlidir. Her ne kadar bir vizyon veya sonuç lehine argümanlar oluşturmaya ve değerlendirmeye çalışmak felsefenin çok önemli bir parçası olsa da, konu bundan daha fazlasıdır. Felsefeci Hilary Putnam’ın bunu ifade eden bir sözü vardır [1]:
“Felsefenin vizyona ve argümana ihtiyacı vardır… Ne kadar iyi olursa olsun, gerçek bir vizyondan ilham almayan argümanlar içeren bir felsefi çalışmada hayal kırıklığı yaratan bir şey vardır; ne kadar ilham verici olursa olsun, argümanlarla desteklenmeyen bir vizyon içeren bir felsefi çalışmada ise hayal kırıklığı yaratan bir şey vardır. … Şeylerin nasıl bir arada durduğuna dair spekülasyon… kavramsal ayrımları ve bağlantıları ortaya çıkarma becerisini ve tartışma yeteneğini gerektirir… Ancak spekülatif görüşler, ne kadar ilginç olursa olsun, argümanlarla veya anlayışlı bir şekilde iyi desteklenmiş olsa da, ihtiyacımız olan tek şey değildir. Aynı zamanda [filozof Myles] Burnyeat’in ‘vizyon’ olarak adlandırdığı şeye de ihtiyacımız var — ve ben bunu, hayatlarımızı nasıl yaşayacağımıza ve toplumlarımızı nasıl düzenleyeceğimize dair vizyon anlamına alıyorum.”
Buradan alınacak ders, felsefi argümanları ileri sürerken veya eleştirirken ‘büyük resmi’ aklımızda tutmamız gerektiğidir[1]:
- Bazen bu, geri adım atmayı ve bir konunun neden ilk etapta dikkate alınması gereken ilginç veya yararlı bir konu olduğunu düşünmeyi gerektirebilir. [1]
- Bazen bu, eleştirdiğimiz veya değerlendirdiğimiz bir argümana ilham vermiş olabilecek vizyon hakkında düşünmeyi içerebilir — bu vizyon hakkında düşünmek, bir argümanı daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir veya belki de argümanın nereye vardığını daha iyi ifade edebilir mi? [1]
Bir Şeyler Hakkında Düşünmenin ‘Doğru Bir Yolu’ Var mı?
Felsefeyi, şeyler hakkında doğru düşünme biçimini bulma etkinliği olarak tanımladık. Olaylar hakkında doğru düşünmenin bir yolu var mı? Varsa, sadece düşünerek doğru yola ulaşabileceğimizi nasıl bileceğiz? [1]
Bu önemli soruları cevaplamaya çalışmak yerine, geçmişin iki büyük filozofunun bu konuda söylediklerine bakalım. [1]
Hume’a göre düşünmenin ‘doğru yolu’
Edinburgh merkezli büyük filozof David Hume, yukarıdaki soruların şüpheci ruhuna katılırdı . Olaylar hakkında düşünmenin ‘doğru yolu’ kavramı konusunda kötümserdi ve böyle bir ‘doğru yol’un zihnimizin kavrayabileceği bir şey olabileceği fikri konusunda daha da kötümserdi. [1]
İyi bir ampirist filozof olarak Hume, felsefenin dünyaya dair duyusal deneyimlerimize sadık kalması gerektiğini düşünüyordu. Ancak deneyimlerimizin bize dünya hakkında genellikle düşündüğümüzden çok daha az şey anlattığını savundu. Örneğin [1]:
Nedensellik: Hiçbir zaman bir şeyin başka bir şeyin olmasına neden olduğunu gözlemlemiyoruz. Bir bilardo topunun diğerine yuvarlandığını ve ardından ikinci bilardo topunun yuvarlandığını görebiliriz. Ancak gözlemlediğimiz tek şey çeşitli zaman ve yerlerdeki bilardo toplarıdır.[1]
Dolayısıyla Hume’a göre nedensellik dünyada gözlemlediğimiz bir şey değildir. Gözlemlediğimiz olaylara zihnimizin eklediği ekstra bir şeydir.
Kendimiz: Hiçbir zaman kendimizi gerçekten gözlemlemiyoruz . ‘Bizim’ zihnimizden geçen çeşitli düşünceleri, duyguları ve izlenimleri gözlemleyebiliriz, ancak tüm bunları birleştirdiği veya bunlara sahip olduğu varsayılan tek konuyu asla gözlemlemiyoruz.[1]
Dolayısıyla Hume’a göre, ‘bizim’ zihnimizden geçen çeşitli düşünce ve duyguların ötesinde, kalıcı bir benlik fikri, zihnimizin gözlemlediklerimize eklediği ekstra bir şeydir.[1]
Bu argümanlar Hume’u şu kasvetli sonuca götürdü:[1]:
‘İnsanın körlüğünün ve zayıflığının gözlemlenmesi tüm felsefenin sonucudur ve ondan kaçma veya kaçınma çabalarımıza rağmen her fırsatta karşımıza çıkar.’
Kant’a göre düşünmenin ‘doğru yolu’
Önde gelen Alman filozoflardan Immanuel Kant, İskoç filozof David Hume’un fikirlerinden derinden etkilenmiştir. Kant, Hume’un fikirlerinin onu felsefi duruşunu yeniden düşünmeye sevk ettiğini itiraf etti. Hume’un fikirlerinin onu inançlarını yeniden değerlendirmeye nasıl teşvik ettiğini anlatmak için derin bir uykudan uyanma metaforunu kullandı.[1]
Kant daha önce felsefi düşüncenin bizi doğrudan dünyaya bağlayabileceğini varsayıyordu ancak Hume’un fikirleri bu varsayıma meydan okumaktaydı. Kant, bu inancı olduğu gibi kabul etmek yerine sağlam kanıtlar sunması gerektiğini fark etti.[1]
Kant’ın felsefi fikirleri karmaşıktır ancak özünde zihnimizin deneyime empoze ettiği kalıplara uymayan bir dünya kavramının mantıksız olduğunu göstermeyi amaçlamıştır. Daha basit bir ifadeyle Kant, zihinlerimizin gerçekliğin pasif alıcıları olmadığını, onların deneyimlerimizi aktif olarak şekillendirip yapılandırdığını söylüyordu. Bu nedenle Kant’ın felsefesine göre bu zihinsel yapılarla uyum içinde olmayan herhangi bir dünya kavramı esasen anlaşılmaz veya çelişkilidir.[1]
Kant, felsefi yansımanın, uzayı, zamanı ve nedenselliği algılamak gibi dünya hakkında düşünmenin ve deneyimlemenin belirli kaçınılmaz yollarını ortaya çıkardığı konusunda Hume ile aynı fikirdeydi.[1]
Ancak Kant, Hume’un bu düşünme biçimlerinin yalnızca zihnimizin ürünleri, esasen keyfi alışkanlıklar olabileceği yönündeki önerisine karşı çıktı. Kant, bu düşünme biçimlerinin sadece bizimle ilgili olmadığını, aynı zamanda dünyanın temel yönlerini de yansıttığını savundu.[1]
Kant, bu temel düşünme biçimlerine uymayan bir dünya tasarlamaya çalışırsak mantıksal tutarsızlıklarla karşılaşacağımızı öne sürdü. Yani, zihnimizin algıladığından farklı işleyen bir dünyayı gerçek anlamda hayal edemeyiz dedi.[1]
Kant’ın temel argümanı, düşünce süreçlerimizi yöneten kuralların doğası gereği dünyayı yöneten kurallara bağlı olduğudur. Dikkatli akıl yürütme yoluyla bu içsel bağlantıyı tanıyabileceğimize inanıyordu.[1]
Kant, şeyler hakkında doğru düşünmenin bir yolu olduğunu ve bunu rasyonel araştırma ve derinlemesine düşünme yoluyla ayırt edebileceğimizi ileri sürdü.[1]
Felsefe ve Tarih
Yukarıda Hume’un ve (özellikle) Kant’ın karmaşık ve ilginç fikirlerinin yüzeyini zorlukla çizdik, ancak bu kısa taslaklar bize felsefenin heyecan verici ve zorlu yönlerinden birinin, fikirlerimizi açıklığa kavuşturmaya çalışırken bizi geçmişin büyük düşünürleriyle diyaloğa sokma şeklini gösteriyor.[1]
2. Bölüm — Ahlak: Nesnel mi, Göreceli mi, Duygusal mı? veya Bilgi Nedir? Bizde hiç var mı?
Ahlak, doğru ile yanlışı veya iyi ile kötü davranışı birbirinden ayırma ilkesidir.[1]
Ahlaki yargılarda nasıl bulunuyoruz? [1]
Bu sorunun halihazırda mevcut bazı yanıtları var[1]:
- Nesnelcilik (Objectivism): Ahlaki yargılarda bulunurken nesnel gerçekleri temsil ettiğimiz fikri.[1]
- Görecilik (Subjectivism): Bu yargılarda bulunurken bir tür kültürel veya kişisel göreceli uygulamaları tanımladığımız fikri.[1]
- Duyguculuk (Emotivism): Bu yargılamaları yaparken dünyaya karşı duygularımızı ifade ettiğimiz fikri.[1]
Bu fikirleri destekleyen ve karşı çıkanların önerilerini inceleyeceğiz. Buradaki amacımız o fikrin doğru olup olmadığını ölçmek değil, ahlak sorununun çözümüne sunulan bakış açılarını öğrenmektir.[1]
Ahlak Durumu
Ampirik (deneysel) Yargılar, mantıksal deneyler yaparak varabileceğimiz yargılardır.[1]
Ahlaki Yargılar, mantıksal deneyler yaparak sonuca varamadığımız, dolayısıyla sonuçları subjektif olan yargılardır.[1]
Ahlakın statüsüyle ilgili 3 ana soru vardır, bunlar[1]:
- Ahlakın durumu gerçek mi yoksa yanlış mı, yoksa sadece bakış açısına mı bağlı ?[1]
- Ahlaki değerlerin doğru veya yanlış olmasını ne belirler?[1]
- Eğer doğruysa, bunlar nesnel olarak mı doğrudur?[1]
Nesnelci ahlaki yargılar ampirik yargılara benzer; çünkü her ikisi de doğru veya yanlış olabilen nesnel gerçeklerdir ve insanlar arasındaki ahlaki anlaşmazlıklar, ahlakla ilgili bazı nesnel gerçekler üzerindeki anlaşmazlıklardır. Basitçe söylemek gerekirse nesnelcilik, ahlaki yargılarımızın doğru ya da yanlış olabilen türden şeyler olduğunu ve onları doğru ya da yanlış yapan şeyin nesnel gerçekler olduğunu söyler.[1]
Görecilik, ahlaki yargılarımızın insanlar arasında değişebilen bir şeye göre doğru ve yanlış olduğunu söyler.[1]
Öte yandan kültürel görecilik ahlaki yargılarımızın doğruluğunun veya yanlışlığının ait olduğumuz kültürel gruplara bağlı olduğunu düşünür. Öznelciler (görecilerin bir alt türü), ahlaki yargılarımızın doğruluğunun veya yanlışlığının kişiden kişiye değişebileceğini düşünmeleri bakımından nesnelcilerden ayrılırlar.[1]
Duyguculuk, ahlaki yargıların ne nesnel ne de öznel olarak doğru ya da yanlış olmadığını söyler. Duyguculuğa göre ahlaki yargılar doğru ya da yanlış değildir, duygusal tepkilerimizin doğrudan ifadesidirler.[1]
Nesnelciliğe, Göreceliğine ve Duyguculuğa İtirazlar
Göreciliğe göre, nesnelcilik kanunlarda çalışmaz. Örneğin, bazı ülkeler sol tarafta sürerken bazıları yolun sağ tarafında sürer. Duyguculuk yasaların gerçeği göstermediğini, yasaların sadece düzeni değil adaleti sağlamak için olduğunu söyler. Göreciliğe itiraz, ahlaki ilerlemenin varlığıdır. Görecilik ahlaki ilerlemeyi açıklayabilir mi? Duygusalcılığa itiraz, ahlaki yargılarımıza varmak için akıl kullanabileceğimizdir, aynı ampirik yargılarımıza varmak için akıl kullandığımız gibi. Duygusalcılık, sadece bir senaryo hakkında düşündüğümüzü ve duygularımızla tepki verdiğimizi söyler. [1]
Bilgi Teorisi (Epistemoloji)
Bilgi çağında yaşıyoruz. Çok fazla bilgi var, dolayısıyla iyi bilgiyi filtrelememiz gerekiyor. Bilgi, dilimizde “bilmek” kelimesiyle birlikte çok farklı şekillerde bulunmaktadır. Çok sayıda olduğundan sadece önermesel bilgiye odaklanacağız. Önerme (proposition), bir şeyin var olduğunu bildiren cümledir. Felsefi alıntılarda, söz sahibinin şeyler hakkında fikir öne sürdüğü önermeleri görebilirsiniz.[1]
Yetenek bilgisi veya teknik bilgi nesnel bilgidir ve önermesel bilgiden farklıdır. Bir ülkenin başkenti veya bisiklete binme bilgisi önermesel (propositional) bir bilgidir. Sadece inanmadığımı, bildiğimi de söylüyoruz. Türkiye’nin başkentini biliyorum. Peki bilgi inançtan farklı mıdır? Bir şeyi bildiğinizi söylemek için bir şeye inanmanız gerekir. Bilgi, hakikati ve inancı gerektirir.[1]
Bilgi (bilginin neyi gerektirdiği) hakkındaki düşüncemizi 2 temel sezgi yönetir.[1]
- Şans karşıtı sezgi (anti-luck intuition): Gerçek inancınızın yalnızca şans meselesi olmadığını bilmenizdir.[1]
- Sezgi yeteneği (ability to intuition): Gerçek inancınızın size ve bilişsel yeteneklerinize bağlı olduğunu bilmenizdir.[1]
Bilginin Klasik Tanımı (Classical Account of Knowledge) ve Gettier Problemi
Bilmek için gerçek inanca ne eklememiz gerekir? Yakın zamana kadar bilginin klasik tanımı, bilginin doğasına ilişkin standart bir görüştü. [1]
Platon (MÖ 427–347) bilginin klasik açıklamasını ünlü bir şekilde savunur. “Bir önermenin doğru olduğunu ancak o önerme doğruysa, o önermeye inanıyorsak ve inancımız haklıysa anlayabiliriz” diyor.[1]
1960'larda Edmund Gettier, klasik bilgi açıklamasını tamamen yerle bir eden yalnızca 2 buçuk sayfalık bir makale yayımladı. Gettier’in makaledeki örnekleri karmaşıktır ancak daha basit örneklerle konuyu anlayabiliriz.
Örneğin, durmuş bir saat günde iki kez doğru zamanı gösterir ancak bu, saatin doğru zamanı gösterdiğini göstermez. Ya da tarlaya bakan ve koyuna benzeyen bir kayayı gören ve bunun koyun olduğunu düşünen bir çiftçi. Kaya koyun değildir yani haksızdır ama aslında o kayanın arkasında bir koyun var yani şans eseri çiftçi haklıdır. [1]
Gettier problemleri, inancın doğru olduğu ancak inancın doğruluğuyla hiçbir ilgisi olmayan bir şekilde gerekçelendirildiği durumlardır.
Gettier problemlerine yapılan itirazlar örneğin koyun problemine, çiftçi gerçekten tarlada koyun gördüğüne inanıyor mu sorusu sorulur.[1]
Keith Lehrer, klasik bilgi açıklamasına yeni bir koşul ekleyerek Gettier sorununa bir çözüm önermiştir: “İnancınız yanlış varsayımlara veya yanlış önermelere dayanmamalıdır.”[1]
Lemma, bir argüman veya kanıttaki yardımcı veya ara teoremdir.[1]
‘Yanlış lemma yoktur’ açıklamasına göre bilgi, gerekçelendirilmiş, doğru olan ve herhangi bir yanlış varsayıma dayanmayan bir inançtır.[1]
Gettier tarzı vakalardan iki soru ortaya çıkmaktadır[1]:
- Bilgi için gerekçelendirme gerekli midir?[1]
- Bilgiyi baltalayan şansı nasıl ortadan kaldırabiliriz?[1]
Herhangi bir bilgimiz var mıdır?
Bilgideki radikal şüphecilik problemini inceleyeceğiz. Radikal şüphecilik hiçbir şey bilmediğimizi söylemektedir. Matrix filmindeki gibi sadece beyninizin canlı olduğu ve bir simülasyona bağlı olduğu bir senaryo hayal edin. Bu durumda bir simülasyonda olmadığınızı nasıl anlayabilirsiniz? Yapamazdınız. O zaman hiçbir şeyi bilemeniz mümkün değildir.[1]
Şüpheci bir senaryo, hiçbir kanıtın göz ardı edilemeyeceği bir senaryodur. Görünüşe göre toplayabildiğim hiçbir kanıt, her şeye gücü yeten şeytani bir iblis ya da süper akıllı makineler tarafından aldatıldığım ihtimalini ortadan kaldıramaz. Sık sık hata yaptığım için ya da arkadaşlarımın bazen beni kandırdığı için bir şeyi bilip bilmediğim konusunda endişeleniyorsam, daha fazla kanıt toplayarak çoğu zaman bir hata yaptığımı ya da kandırıldığımı ekarte (saf dışı) edebilirim. Ancak öyle görünüyor ki şüpheci bir senaryoda bunu yapamam.[1]
Yani sıradan hayatınızdan bir adım uzaklaşıp ne yaptığınızı düşünürseniz şaşırabilirsiniz. Bu durumun ismi epistemik vertigodur.[1]
Epistemik vertigo, kişinin sıradan uygulamalarına ilişkin belirli bir tür bağımsız perspektif denemesi yapıldığında (felsefi açıdan “yükseldiğinde”) ortaya çıkar ve bu, ek olarak kişinin bir anlamda fobik olan genel rasyonel konumuna bir yanıttır.[1 ]
Sırada ne var? Bu bölümler hakkında daha derin bilgi için kaynakçadaki ders videolarını inceleyebilir veya bilginizi derinleştirmek için aşağıdaki ek kaynakları takip edebilirsiniz. Onun dışında serimizin diğer bölümünü inceleyebilirsiniz.
Ek kaynaklar
1. Bölüm
- Felsefe Isırıkları’nda kendi felsefe tanımlarını vermeye çalışan ilginç bir filozof seçkisi var: http://www.philosophybites.com/
- Farklı felsefe anlayışlarına ilişkin ayrıntılı bir tarihsel inceleme için İnternet Felsefe Ansiklopedisi’ndeki şu makaleye bakın: http://www.iep.utm.edu/con-meta/
- Özgür iradeyle ilgili argüman hakkında daha fazla düşünmek isterseniz, bu İnternet Felsefe Ansiklopedisi makalesi başlamak için iyi bir yerdir: http://www.iep.utm.edu/freewill/
- Hume ve çalışmaları hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz Stanford Felsefe Ansiklopedisi’ndeki bu makaleye (http://plato.stanford.edu/entries/hume/) ve bu makaleye (http:/) bakın. /www.iep.utm.edu/hume/%20) İnternet Felsefe Ansiklopedisi’nden. Üstelik Hume’un bazı eserlerini okumayı seviyorsanız, Jonathan Bennett’in muhteşem projesi Erken Modern Metinler’in bir parçası olan bu sayfada (http://www.earlymoderntexts.com/authors/hume.html) seçilmiş metinleri bulabilirsiniz.
- Kant ve çalışmaları hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz Stanford Felsefe Ansiklopedisi’ndeki bu makaleye (http://plato.stanford.edu/entries/kant/) bakın. Kant’ın seçilmiş eserlerine (http://www.earlymoderntexts.com/authors/kant.html) Erken Modern Metinler’de de rastlamak mümkündür. Ancak dikkatli olun, oldukça ağır hareket edebilirler!
- Hume, Kant ve ‘Felsefe neden yapılır?’ sorusuna biraz daha kaba bir bakış için. Kısmen İncelenen Hayat’tan bağlantılı podcast’leri dinleyin. Uyarı: ara sıra sert bir dil içerir!
2. Bölüm
‘Ahlak’ teriminin tanımlayıcı ve normatif kullanımları arasındaki ayrım hakkında daha fazla bilgi için buradaki Stanford Felsefe Ansiklopedisi girişine bakın:[http://plato.stanford.edu/entries/morality-definition/%20]. Bu ayrım, ahlaki iddiaların normatifliğini tanımlayıcı kullanımlarından bağımsız olarak gören nesnelcilik, ahlaki iddiaların tanımlayıcı kullanımının bizi onların doğru normatif kullanımı hakkında bilgilendirmesi gerektiğini savunan görecelik ve bir teori olan duyguculuk arasındaki farkları anlamakla ilgilidir. Ahlaki iddiaların tanımlayıcı kullanımı hakkında.
Ahlaki nesnelcilik hakkında ayrıntılı bir tartışma için lütfen İnternet Felsefe Ansiklopedisi’ndeki ahlaki gerçekçilik hakkındaki makaleye bakın: [http://www.iep.utm.edu/moralrea/]. Gerçekçilik argümanlarının bir özeti Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nde bulunmaktadır:[http://plato.stanford.edu/entries/moral-realism/]. Ahlaki gerçekçilik, çağdaş felsefede nesnelciliğin öne çıkan tek versiyonudur ve nesnelciliğin diğer bazı olası versiyonlarından farklı olarak duyguculukla bağdaşmaz. Nesnelciliği, ahlaki iddiaların doğa bilimleri tarafından araştırılan şeylerle aynı şekilde ‘gerçek’ olan önermeleri tanımladığı görüşüyle birleştirir.
Duyguculuk için lütfen İnternet’te ve Stanford Ansiklopedilerinde ahlaki iddiaların önermeleri ifade etmediği ahlaki dille ilgili tüm teoriler için bir şemsiye terim olan ahlaki bilişselcilik dışılık hakkındaki makalelere bakın; bunlardan biri duyguculuktur:[http://www.iep.utm.edu/non-cogn/] [http://plato.stanford.edu/entries/moral-cognitivism/%20].
Ahlaki görecelik ve nesnelcilik arasındaki tartışmaya ve tarihsel arka planına genel bir bakış için lütfen İnternet Felsefe Ansiklopedisi’ndeki bu makaleye bakın. Göreliliğin çağdaş versiyonları Stanford Felsefe Ansiklopedisi’nde daha ayrıntılı olarak tartışılmaktadır. [http://www.iep.utm.edu/moral-re/%20][http://plato.stanford.edu/entries/moral-relativism/]
Ek Kaynaklar (Açık Erişim)
- Webcast for students at Soochow University, Taiwan introducing the textbook ‘Knowledge’ (2009) (retitled ‘Epistemology’ in the 2nd edition) by Duncan Pritchard
- Online presentation on Epistemic Angst: Radical Skepticism and the Groundlessness of Our Believing (2015) by Duncan Pritchard
- Pritchard, D. ‘The Value of Knowledge’ (2007) Stanford Encyclopedia of Philosophy, (ed.) E. Zalta.
- Pritchard, D. 2012. “Anti-Luck Virtue Epistemology.” Journal of Philosophy 109/3: 247–79.
- Pritchard, D. 2007. “Knowledge, Luck, and Lotteries.” In Pritchard & Hendricks (eds.), New Waves in Epistemology. London: Palgrave Macmillan.
- Pritchard, D. 2007. “Recent Work on Epistemic Value.” American Philosophical Quarterly, 44: 85–110.
- Pritchard, D. 2017. “Epistemically Useful False Beliefs.” Philosophical Explorations, 20: 4–20.
- Ebert, P.A., Smith M., & Durbach, I. 2017. “Lottery judgements: A philosophical and experimental study.” Philosophical Psychology.
- Smith, M. 2017. “The Logic of Epistemic Justification.” Synthese, 1–19.
Ek Kaynaklar (Açık Erişim Değil)
(Duncan Pritchard’ın eserlerini seçin, ilgili daha fazla makale için akademik profiline bakın: https://www.ed.ac.uk/profile/duncan-pritchard)
- Chrisman, M. 2016. “The Aim of Belief and the Goal of Truth: Reflections on Rosenberg.” In Grajner & Schmechtig (eds), Epistemic Reasons, Norms and Goals: 357–82.
- McGlynn, A. 2012. “Justification as ‘Would-Be’ Knowledge.” Episteme, 9/4: 361–76.
- McGlynn, A. 2013. “Believing Things Unknown.” Nous, 42/2: 285–407.
- McGlynn, A. 2017. “Mindreading Knowledge.” In Carter, Gordon, & Jarvis (eds.), Knowledge First: Approaches in Epistemology and Mind. Oxford: OUP. 72–94.
- Kallestrup, J. 2016. “Brains in Vats, Causal Constraints on Reference and Semantic Externalism.” In Goldberg (ed.), Putnam’s Reflections on Brains-in-Vats. Cambridge: CUP. 37–53.
- Pritchard, D. 2007. “Anti-Luck Epistemology.” Synthese, 158: 277–97.
- Pritchard, D. 2008. “Certainty and Scepticism.” Philosophical Issues (supplement to Noûs), 18: 58–67.
- Pritchard, D. 2009. “Scepticism and the Possibility of Knowledge.” Analysis, 69: 317–25.
- Pritchard, D. (2nd ed. 2009; 3rd ed. 2013; 4th ed. forthcoming). What is this Thing Called Knowledge? London: Routledge. [Translated into Arabic and Japanese].
- Pritchard, D. 2009. Knowledge. London: Palgrave Macmillan.
- Pritchard, D., Millar, A., & Haddock, A. 2010. The Nature and Value of Knowledge: Three Investigations. Oxford: OUP.
- Pritchard, D. 2011. “The Genealogy of the Concept of Knowledge and Anti-Luck Virtue Epistemology. In Tolksdorf (ed.), Der Begriff des Wissens/The Concept of Knowledge. de Gruyter. (no webpage)
- Pritchard, D. 2012. Epistemological Disjunctivism. Oxford: OUP.
- Pritchard, D. 2012. “Two Conceptions of Radical Scepticism.” Ámbitos, 28: 13–20. (no webpage)
- Pritchard, D. 2013. “There Cannot be Lucky Knowledge.” In Steup, Turri, & Sosa (eds.), Contemporary Debates in Epistemology. Blackwell.
- Pritchard, D. 2015. Epistemic Angst: Radical Skepticism and the Groundlessness of Our Believing. Princeton: Princeton UP.
- Pritchard, D. & Carter, J.A. 2015. “Knowledge-How and Epistemic Luck.” Noûs, 49: 440–53.
- Smith, M. 2014. “Knowledge, Justification and Normative Coincidence.” Philosophy and Phenomenological Research, 89/2.
Kaynakça
[1] Coursera/ The University of Edinburgh,(2024), Introduction to Philosophy: